7 Temmuz 2013 Pazar

YUNUS BİR SÖZ SÖYLEMİŞ HİÇBİR SÖZE BENZEMEZ







Dramafon Radyo Oyunu ve Ses Kültürü Derneği Tiyatrosu olarak uzun süredir üzerinde çalıştığımız bu projeyi sonunda tiyatro seyircisiyle buluşturuyoruz. Oyunumuzun adı “Yunus Bir Söz Söylemiş Hiçbir Söze Benzemez”. Adından da anlaşılacağı gibi bir Yunus Emre oyunu…
Peki, neden Yunus Emre? Bu sorunun birkaç yanıtı var. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’ndeki öğrencilik yıllarımızda değerli Hocamız Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın bir rejiye başlarken sorulması gereken o iki soru üzerinde neden ısrarla durduğuna pek anlam veremeyenlerdendim. Sorular şunlardı;
“ Metinde sevilen nedir?”
“Yapımda sevilen nedir?”

Her şey bu iki soruyla başlardı. Sonra bu soruları teknik ve estetik onlarca soru takip ederdi.  Tiyatronun kuramı üzerine kafa yoran öğrenciler olarak bu “sevilen” sözcüğüne pek anlam veremezdik. Ciddi bir iş olan tiyatroda “sevgi” gibi bir duygunun yerini kavrayamazdık.
Aradan yıllar geçince bir tiyatro oyunu çalışmaya başlarken insanın kendine sorması gereken bu ilk iki sorunun önemini anlıyorum. Çünkü bu çok zor, çok yorucu ve hiçbir zaman harcanan emeğin karşılığının alınamadığı bir iş...  Bu yüzden de sevmeden yapılacak bir şey değil.
Çocukluğu Eskişehir’de geçmiş biri olarak diyebilirim ki ben hayata gözlerimi Yunus Emre şiirleriyle açtım. Çocukluğum onun şiirlerini okuyarak geçti. Hatta şiir denilince o yıllarda aklıma Yunus gelirdi. ( Aslında şimdi de öyle…) Okul yıllarında topluluk karşısında ilk okuduğum şiirler de Yunus şiirleriydi. Şimdi aradan yıllar geçtikten ve birçok şairi tanıdıktan sonra edebi anlamda Türkçenin ve şiirimizin miladının Yunus Emre olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Hala onun dile getiriş, ifade ediş biçimindeki arılığa duruluğa akıl sır erdiremiyorum.
Yunus Emre bizim için Shakespeare kadar, Goethe kadar kıymetli. Fakat Yunus, kendi dillerinin en önemli örneklerini veren bu sanatçılardan çok daha farklı bir yerde… Çünkü o şair olduğu kadar bir mutasavvıf ve gerçek bir sevgi abidesi. Bütün kâinata ve varlıklara saf ve katışıksız bir sevgiyle bakabilmek bir insanın ulaşabileceği en yüksek mertebelerden biri olmalı.
Ben Yunus Emre’yi, şiirlerini ve dünya görüşünü seviyorum. Ben onun sayesinde kulağa bu kadar güzel gelen dilimi seviyorum. Bu dille bize kusursuz bir biçimde tarif ettiği barışı, hümanizmi, dünyayı, kâinatı, insanı ve Allah’ı seviyorum.
İşte oyunumuzun metni bu sevgi üzerine kuruludur. Yunus Emre Divanı’ndaki şiirleri ve farklı kaynaklardan ulaştığımız menkıbeleri asıllarına sadık kalarak aktarmaya gayret ettik.  Yapımda da yüzyıllar öncesinden gelen geleneksel hikâye anlatıcılığının yani Meddahlığın yöntemlerini kullanmaya çalıştık. Bu yüzden hikâyemiz aynı zamanda bir meddah hikâyesidir.  Sizin anlayacağınız biz Yunus’un hikâyesini anlatmak için yola çıktık.  Zor ve meşakkatli bir yol bu. Oyunumuzun finalinde de söylediğimiz gibi;

“Sürç-ü lisan edersek Yunus bizi affetsin…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...