Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Ekim 2014 Perşembe
GEL GÖR BENİ KIVANÇ NALÇA'DAN BİR YUNUS EMRE ŞİİRLERİ ALBÜMÜ
KIVANÇ NALÇA'DAN BİR YUNUS EMRE ŞİİRLERİ ALBÜMÜ
GEL GÖR BENİ
Albüm İçeriği
1. Gel Gör Beni Aşk Neyledi
2. Sensiz Yola Girer İsem
3. Ey Sözlerin Aslın Bilen
4. Sen Bu Cihan Mülkünü
5. Ey Yaranlar Demeyin Bana
6. Sözü Bilen Kişinin
7. İşitin Ey Yarenler
8. Sana İbret Gerek İse
9. Geldi Geçti Ömrüm Benim
10. Biz Dünyadan Gider Olduk
11. Aşkın Aldı Benden Beni
12. Onca Zar Eyler
7 Temmuz 2013 Pazar
22 Mart 2013 Cuma
"İşte Türkiyye'de şair olanın hali budur"
Eşref'e sordular: "Neden o zehirli taşlamalarında çoğu
kez isim kullanmıyorsun? Kimin için yazıldıkları belli değil ?"
Eşref:
" Neden olacak, bütün alçaklara uygulanıp,numarasız
gözlük gibi kullanılsın diye…" der.
15 Ağustos 2012 Çarşamba
14 Ağustos 2012 Salı
21 Temmuz 2012 Cumartesi
" Yatsısabâ "
Her
defa,
iki
ezan arası pür günah
her
hilalde buharlaşıp giden kadınlar
yoksa
bütün tekrarların tek sebebi ben miyim
failim
sağ
elim
elimin
körü
me
fa i lün fe i la tün me fa i lün fe i lün
elmam
günahım
yılanın
dişi
sen
dediğim birkaç kişi
birkaç
dişi kişi
Ne
biçim külmüş bu tahayyül
Ne
biçim gülmüş bu tahammül…
düşleri
kurban etmenin de bi ritmi var artık
düş
kurup katletmelerin de bi vakti var artık
Ay Şiiri
Çok yüklemli cümleleriz karar
karadır
Anlam aldattı tüyü resmini
yaptım
Kaç ki
aysözlüğümü yazmadan yırtan
bir aykuşu yok çünkü aykedisi yok!
ne aytüyü, aygözlüğü, aybardağı var!
Aslında
kimse aya ayak basmadı da…
Hem hiçbir kadın bu şiiri ayna sanmadı
Islığım
kuş sözleri değil de bok mu?
Hem bu zikirden hiçbir küfür ayıklanmadı
Anlam depreşince şiir irkilir
Her hali mavi bir ayresmi yani…
Hem de kilitlilerim sarı kağıtta
şimdi ayrılar
aynılar biraz
20 Nisan 2012 Cuma
Olduğu gibi… (P. Valéry)
Olduğu gibi… (P. Valéry)
(…)
Yapıtların ömrü, işe yararlıklarının ömrüdür.
Bu nedenle de kesintilidir bu ömür. Vergilius’un hiçbir işe
yaramadığı yüzyıllar olmuştur.
Ama dünyaya gelen ve yok olmayan her şeyin, yeniden yaşama
olasılığı vardır. Bir örneğe, bir kanıta, bir öncüle, bir bahaneye gerek
duyulur.
Ve bakarsınız ölü bir kitap kıpırdar ve yeniden konuşmaya
başlar.
(…)
Kimi zaman penceredeki manzara, duvara asılmış bir tablodur yalnızca; kimi zaman oda, orada
olmamı değil, bütünü görmemi engelleyen, ağaçlar arasında bir kabuktan başka
bir şey değildir. Bir bakışım arızasıdır yalnızca…
(…)
Kuş gibi hafif olmak gerek, tüy gibi değil.
(…)
Gerçek düşmanlarımız, sessizdir.
(…)
Paul Valéry
1941 yılında yayımlanan “Tel Quel” (Olduğu Gibi) adlı
seçkisinden…
“İmge ve Sanrı”, Çev: Samih Rifat, Harf Yay., 1993
12 Nisan 2012 Perşembe
ŞİİR: KANATLI GECE
Kanatlı
Hayvan Sevenler Derneği Genel Başkanı’nın 17. Olağan Genel Kurulda Söylediği
mezmurdur
Halbuki korkulacak kan gibi bir şey
vardı
Merdiven altlarında “Karşı Madde”
imal ediyorduk
Ve aradığımızı yalan yanlış
bulduğumuzda google’da
“Ulan, Tanrı Parçacığı mısın sen
gavat!”
deyip deyip birbirimize,
burnumuzu kravatımıza silip
gülüyorduk.
“Bir kova kanat ve bir şişe kola!”
Bu parolayı hep bilmelisiniz.
İstanbul martılarının parolasıdır bu,
işareti de “ökse”
Bu tüneller buradan taa Cern’e kadar
giderler.
Bu vapurların hepsi Peirce’ın vapurlarıdır.
Örneğin bir atmaca vururduk, bir
kadın bir erkek
Bir avuç kan içerdik kadehlere bölüp
dudaklarımız kırmızıydı, kötüydük de
ondan
Biliyorduk vapurlar götürürdü bizi
civciv pazarlarına
Öpüşlerimiz bahtiyar ve ılıktı.
Martılardan biri basınca çığlığı,
yani kuş parolasını
Anasını, avradını, yumurtasını
Koy verecekti cümle kanatlı mahlukat
Biz bunları çok önceden de
bilebiliyorduk
Halimiz başta ve sonda aynıysa
birbirimizin kopyası olduğumuzdandı
Fabrikalarımızda ürettiğimiz uçamayan
kuşlarımız
tombul ve aptaldırlar
Zaten onlar layık değildir hiçbir
intihara
Zaten biz de uçamayan porsiyonları
azad edecek değiliz
Fakat ne varsa,
evet, ne varsa bu kanatlı gecededir
Bizi burada bir araya getiren
kafeslerinde çığlık çığlığa öten
sevgililerimiz
Şimdi eğilip kendi ellerimden
öpüyorum,
başıma koyuyorum kendi ellerimi
Antep’te kuşçuya kız vermiyorlardı
eskiden
Bir yandan güvercine takla attırıp
bir yandan kenevir çeken koca
istemiyordu hiç kimse kızına
Biz biliriz kuşların Beşir Fuad’ını
O ki Nuh’a zeytin dalını getiren
değil
paçalı bir posta güvercinidir
Nereden nereye…
Şimdi biz sivil toplum örgütleriyiz
Türler arasındaki gastronomik aşkın
şahitleriyiz.
Dedim ya,
ne varsa bu kanatlı gecededir
Bu duvarlarda gördükleriniz
sevgililerimizin uçuş ve istirahat
resimleridir.
İşte siz muhteşemsiniz, ben de
muhteşemim
Siz de bu güvercin mezadına iştirak
ediniz.
Lafı fazla uzatmayalım; işte her
birimize
bir şişe kola, bir kova kanat
İnsanı insan yapan iki şey var, değil
mi efendim;
“Bilim ve sevda…”
Ne varsa efendim, kanatlı gecededir.
Şimdi eğilip kendi ellerimden
öpüyorum,
başıma koyuyorum kendi ellerimi
Kıvanç Nalça
11 Nisan 2012 Çarşamba
Dörtlük
Mesele, yaşıyor gibi yapmak mı yoksa?
Bir taşikardi daha, bir deli sevinç…
Fakat âşık olunmuyor bir yaştan sonra.
Keşke şimdiki aklım olmasaydı hiç…
Kıvanç Nalça
10 Nisan 2012 Salı
HALİL CİBRAN... Oklar ve Yaylar…
Yaşam öyküsünü okuyup garipsediğimden midir yoksa kötü çevirilerle
birkaç şiiriyle karşılaştığımdan mıdır bilinmez Halil Cibran şiirlerinden pek
tat alamayanlardandım. Düne kadar fazla şiirini okumuş da sayılmazdım. Fakat
dün Halil Cibran’ın Tanrı Elçisi (Nebi) adlı meşhur kitabı elime ulaştı. Cahit
Koytak çevirisiyle Kapı Yayınları’ndan çıkan kitabı eve dönüş yolunda bir
solukta yarıladım. Gece de elimden bırakamadım.
Aslında ben akıl veren, kendince yol gösteren, hayatın ve yaşamın
“gizli” sırlarını okura yukarıdan bakan bir üslupla açıklayan şiirlerden pek
hazzetmem. Şiir kendi başına bir söz ve varlıktır benim için… Bence büyük büyük
laflar etmek şiire yakışmaz. Fakat Cahit Koytak’ın Taraf Gazetesinde pazartesi
günleri yayınladığı şiirleri severek takip edenlerdenim. Hala habersiz olanlar,
günlük gazetede şiir olur mu diyenler varsa Cahit Koytak’ın dizeleriyle
seslenmek isterim onlara;
23 Mart 2012 Cuma
ŞİİR:"büyüdüğüm"
büyüdüğüm
Düşle yıkanmak
inan arınmak
büyü bir kez tutar
düş desen değil
kördüğüm öykü.
Makinanın sesi
böldü büyüyü
Büyük evdekiler yok
gizlenemezsin
Gerçek bir düğümdür
sorduğum soru
Artık
bir gözün uykulu kuyu
diğeri
düşlere mührünü vuran
Su
eski zehirdir
yeni olan
kan.
Korktuğum
hiçbir göz rengi değil.
kurduğum düşleri
yıkan makinan.
ŞİİR: "anlam…adım"
anlam…adım
...ilk adım
Benin de herkes gibi ilk adı hayvan!
çok uzaktan tanıyanlar çağırır böyle
her zaman
bir ömürde
hepi topu yedi günah işlenebilir
Köpek gibi korkuyor insan yaşamaktan
bok gibi kokuşuyor
sanki
söylediği kendi sözleriymiş gibi
konuşuyor
ağzına
ne gelirse
eskilerin
sözlerinden arta kalan
***
Sanırım şöyleydi;
Yazlar sıcak ve kurak
-ki aklını yitirebilir insan-
Akşamlar sessiz ve soğuk
-ki her kadına aşık olunabilir-
ŞİİR: "S"
‘S’
Karanlıkta
kibritin
alevinden
usulca
yırttı sarıyı
yere
iki
parmağıyla
İçinde
sarı hâlâ
sap sarıdır
Çiçek
sap
sarıdır
Her şey
belki
hiç şey
belki
yırtılan sarı...
Yırtık alevin
yanağında
bir gülümseme
dedi ki;
‘Sarım
saklı...’
Haklıdır
Belki sarı
aşikar
belki sarı
saklıdır.
ŞİİR: Pygmalion Kompleksi
Pygmalion Kompleksi
Taştı
yaşlı kış
şarkılarından şarapsızlığım
Bu şehir de
eskidi
Aslında şarap
değil taştı nedeni
kırıştırmamızın
Kilitli melek
inlediğinde
zemberek boşanır sandım
Keski,
-eskiden gördüğüm bir filmdeki gibi-
ilk damla ılık akamadan
sancılı sığındığında ensene
sol omzun
taş kabuktan
taştı
Peşindeki kuşları sihir sayarsam
koşmak hiç de yormuyor beni...
ŞİİR KLİBİ: " Nerenktibahar"
Şimdi
siyah-beyazsın, özür dileme
İlk öl
düğünde
yeşil
bişeydin
Gizlen de
koroda
söylüyor
gibi yap
koruya
sığın da
yaşıyor gibi...
Sana burdan
bakan benim
Bahar sonsuza
dek gitmişse eğer
bir dengeli
delilikmiş
düşlere
dalmak
Bu sana
kehanetimdir
önümde eğil.
Annen gibi
ağlar da keman
kurt ulur düşlerin de ya;
hiçbir sefer tırmanmadım
senin çığlık saçlarına
Gözlerin yanar
yanar
arkana bakma...
Şimdi siyah bi yazsın özür dilerim...
Göm
Ölüm bundan başka nedir?
Göm
beni
bir gün belki
biri bulur
Yandı ya aslım
hala sağım
Çürüdüm
çürüdüm
ben ilki
yitik
kaçıncı baskı
bir gravürüm
Üçüncü
Sahte
Sağır mısın?
Acı sustu
Acı da vurma!
Işıksız delikte kaybolur ıslık
yel gibi
dönmeyelim
her yanım
ıslak
Göm
yine göm git!
Hakkın ya
kırıntılarım
süpür
götür
sat
Kendimi
törpüledim
aslıma sığmak
için
küçüldüm
küçüldüm
düm tekâ düm
tek...
Dördüncü
Sahte
Çerçevedekilerin
hepsi de
külmüş
Hayli
geç oldu bunu ağlamam
Çok sefer
terk edip geri döndüğümde
bu
kül kapağın yasını tuttum
İhaneti
işaret etmek için ben
taştan yontup
bu sureti
bahçene
diktim
eridim
eridim
ben deminkiyim.
Kıvanç Nalça
Şiir: Yeşilimsiyah
Yeşilimsiyah
Gözümdeki ya kilit ya da katarak
Akşam üstü tükürdüğüm
deniz küfürü
Rüya mı rubai kanatma huyum?
Yumuşak bir yaprak tadında kanım
Siyahım damlamaz
damlayamaz ya
ırmaklar sırf bu yüzden
akmıyor bana
Şiir: Seyis
Seyis
Seyis damalı
gömlek giyer
Ben kalemden
kuş uçurdum
Seyis,
-deniz ne renk- bilir
Gönül
eyler
at
koşturur
Ak kanatlı burak
vahşi
Seyis biner
ben binemem
açık göze düş
gördürür
Tüter şakir
zümre soba
seyisi hiç
yenemem ben
Ben yüzerim
seyis güler.
Sahi
deniz ne renk seyis?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)