Batan günü maskesiz seyredemezsin... Kıvanç Nalça |
Resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 Ağustos 2012 Çarşamba
14 Ağustos 2012 Salı
Gerçeğin rengi gridir... André Gide
27 Temmuz 2012 Cuma
Mavi Senfoni'yi dinlediniz mi?
Türk resim sanatının en büyük isimlerinden Burhan Doğançay’ın ünlü tablosu Mavi Senfoni’den esinlenerek Kamran İnce tarafından bestelenen ve Hüseyin Sermet tarafından icra edilen Mavi Senfoni Dinletisine katılamayanlar ve o büyülü dakikaları tekrar yaşamak isteyenler için işte Mavi Senfoni Dinletisi…
14 Temmuz 2012 Cumartesi
GUSTAV KLİMT… ÖPÜCÜK… DANAE…BİR KADININ ÜÇ ÇAĞI
Gustav Klimt’in en ünlü resmi
belki de Öpücük’tür. Yıllar önce bu resmin yatak odasına yakışacağını
düşünürdüm. Sonra birçok yatak odasında hatta otel odalarında
reprodüksiyonlarına rastlayınca bunun pek de iyi bir fikir olmadığını anladım.
Öpücük Gustav Klimt |
10 Haziran 2012 Pazar
15 Nisan 2012 Pazar
İYİ Kİ DOĞDUN DA VİNCİ! BUGÜN DÜNYA SANAT GÜNÜ…
Da Vinci’nin doğum gününü bütün
dünyayla birlikte bu yıl ilk kez “ WORLD ART DAY “ (Dünya Sanat Günü) olarak
kutlayacağız. “Peki, kimin aklına geldi böyle bir günün kutlanması?” diye
sorabilirsiniz. INTERNATIONAL ASSOCIATION OF ART (IAA)’ın geçen yılki
toplantısında Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam, büyük
Rönesans sanatçısı Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan tarihinin her
yıl “WORLD ART DAY “ ( Dünya Sanat Günü) olarak kutlanmasını önermiş. Bu teklif
üzerine UNESCO’ya bağlı örgüt, 15 Nisan tarihini resmen Dünya Sanat Günü ilan
etmiş.
31 Mart 2012 Cumartesi
GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜNDE “GEZMEK”…
“Işığın Ressamı:
Nazmi Ziya Güran” Sergisi Rezan Has Müzesi’nde Sanatseverleri Bekliyor!
Gezmek güzeldir… Fakat gezmek derken her köşe
başında açılan yeni tüketim toplumu mabetleri AVM’lerde bir kattan bir kata
yürüyen merdivenlerle sürüklenmekten söz etmiyorum… Benim böyle güzel havalarda
gezmekten anladığım öncelikle müzelere ve sergilere gitmektir. Tabii ki burada
sözünü ettiğim, insan şehirde gezmesi… Doğayla iç içe olan geziler apayrı bir yazının
konusu… Hele İstanbul’da yaşıyorsa insan, plan yapmak çok kolay…
Kendine güzel bir “rota” çizeceksin ve bu muhteşem şehirde bir müze ya da bir
sergi gezeceksin… Bu kadar… Kış boyu ışığa hasret kalanlara, İstanbul’u ve
ışığını bir başka güzellikte görebilmeyi öğrenmek için Rezan Has Müzesi’ndeki “Işığın
Ressamı: Nazmi Ziya Güran” sergisini şiddetle tasiye ederim…
Evet, Işığın Ressamıdır Nazmi
Ziya… Her şeyden önce adı Ziya, ötesi var mı?
19. Yüzyılda Fransa’da ortaya
çıkan Empresyonizm (izlenimcilik) akımının ülkemizdeki en önemli
temsilcilerinden olan Nazmi Ziya Güran’ın özel koleksiyonerlerin değerli
eserlerinden ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nden özel bir seçki ile
hazırlanan ve yaklaşık 65 eserin yer alacağı “Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran”
sergisi 17 Nisan’a kadar Rezan Has Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor.
Görme fırsatınız varsa kaçırmayın derim ben… Ama fırsatı
olmayanlar için de Nazmi Ziya’nın birkaç eserini buradan paylaşayım…
Nazmi Ziya Güran (1881-1937)
İlköğrenimini İstanbul Vefa Özel
Şemsülmaarif adlı bir okulda tamamladı. Vefa Lisesi ardından da Mülkiye
Mektebi’nde öğrenim gördü. Çocukluğundan beri sanata düşkünlüğü olan Nazmi
Ziya, Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’sinde öğrenimi sürdürmek istedi. Ancak ailesi
onun bu isteğine karşı çıktı. 1901 yılında Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. 1902
yılında Sanayi-i Nefise’ Mektebi’ne kaydoldu. Ancak, okulda Osman Hamdi Bey
yönetiminde Salvatore Valery, Varniya ve Osgan Efendi gibi hocaların verdikleri
eğitime uyum sağlamada ciddi sıkıntılar yaşadı.
Akademide öğrenciyken, İstanbula
gelen ve kendisi ile tanışma fırsatı bulduğu Fransız Neo-Empresyonist ressam
Paul Signac’tan etkilendi. 1908 yılında mezun olan sanatçı aynı yıl kendi
olanaklarıyla Paris’e gitti. Cormonn’un atölyesindeki çalışmalarından artta
kalan serbest zamalarında açık havada resim yaparak zamanını değerlendirdi.
Louvre Müzesi'nde iki ay
çalışarak Antoine Coypel'in Democrite Başı kopyasını yaptı.
1911 yılında Fransız asıllı
Marcel Chevalier ile evlendi..1914 yılında yurda döndü. Hemen ardından İzmir
Muallim Mektebi Müdürlüğü ve İstanbul İl Tedrisat Müfettişliği gibi görevlerde
bulundu. 1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne Müdür oldu1909 yılında
kurulan, ilk adıyla Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, sonraki adıyla Güzel Sanatlar
Birliği içerisinde yer alıp onların 1916 yılından itibaren her yıl düzenli
olarak gerçekleştirdikleri sergilere katıldı. Nazmi Ziya, Akademi'deki hocalığı
ve devletten aldığı resmi siparişleri yerine getirmekten arta kalan
zamanlarında doğayla başbaşa kalarak açık havada manzara resimleri üretmeye
devam etti.
Kişisel sergilerin son derece
sınırlı olduğu bu dönemde sanatçı, ancak 1937 yılında Akademi'de düzenlenen
kapsamlı sergi sayesinde bu imkânı bulabildi.
Büyük bir heyecanla çalışmaya
koyuldu, resimlerini o sıcak yaz günlerinde kendi elleriyle taşıdı, 300'e yakın
resmini yerleştirmek ve asmakla uğraştı. Bu yorgunluk, 17 Ağustos1937 günü
açılan ve 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyan büyük bir sergiyle sonuçlandı.
Ancak, sergi henüz kapanmadan11 Eylül 1937 tarihinde kalp krizi sonucunda
hayatını kaybetti..
26 Mart 2012 Pazartesi
En-el Hak… Mavi Senfoni… Mihrap…
En-el Hak… Mavi Senfoni… Mihrap…
Markalı, pahalı bir şey gösterip de fiyatını söylediğimizde
babam hep şöyle derdi;
“Benim paramla beş
lira etmez…
Bütün ekonomik sistemlerin,
çapraz kurların, paritelerin ötesinde bir kavramdır aslında bu; “Benim param…” Öyle böyle değil
yekpare bir para birimidir belki de… Benim babam Bulgaristan doğumlu olduğundan
mıdır yoksa akrep burcu olduğundan mıdır bilemeyeceğim “tutumlu” adamdır. Bir
de evlâd-ı fâtihân topraklarından getirdiğimiz bir deyim vardır bizim, muhacir olarak;
“De para pançemde…” Günümüz Türkçesiyle şöyle çevireyim size;
“İşte para avucumda…” Bu deyim de “benim
param” adlı para biriminin manasını ifade eder… “Bir malın ve hizmetin
piyasa rayiciyle değerinin ne olduğu beni bağlamaz. Asıl olan benim paramla kaç
lira ettiğidir.” Ana düşünce bu… Bu düşünceyi dile getiren başka deyimler ve
söyleyiş biçimleri de mutlaka vardır bu topraklar üzerinde.
Babamın “benim param” adını
verdiği para birimi çoğu menkul ve gayrimenkul kıymetleri değerlendirmek için
kullanılabilir. Bir tek sanat eserleri için herhangi bir karşılık yoktur
babamın “benim param” adını verdiği para biriminde… Anlamanız için şöyle
açıklayayım, liseyi bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Heykel Bölümü’ne girmeye
hak kazandığımda babamın yorumu şu olmuştu; “Benim için kızımın fahişe
olmasıyla oğlumun heykeltıraş olması arasında hiçbir fark yok…”
Sizin de anlayacağınız gibi babam
sanattan alamaz…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)