24 Mart 2012 Cumartesi

“ SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ” YA DA 60 SANİYE


“ SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ ”
YA DA
60 SANİYE


Saatler bu gece bir saat ileri alınacak!

Artık zamanı geldi. Yaz saati uygulamasına geçiyoruz. Saatleri bir saat ileri alacağız. Hepimize hayırlı olsun. Muhtemelen ülkemizde bir “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” var. Bu saatleri ileri geri alma kararını muhtemelen Halit Ayarcı Bey veriyor gibi geliyor bana… Şimdi Halit Ayarcı’nın bir politikacı ya da bürokrat olduğunu düşünenler olabilir. Hayır efendim. Halit Ayarcı, Saatleri Ayarla Enstitüsü’nün fikir babası çok muhterem bir roman kişisidir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanları arasında bambaşka bir yeri vardır Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün. Fantastik mi desem bir bürokrasi ironisi mi desem, çılgınca bir mizah mı desem, ne diyeceğimi bilemem bu romanı tanımlamak gerektiğinde… Şimdi romanı size anlatmamak için kendimi zor tutuyorum. Çünkü şahane bir roman, Saatleri Ayarlama Enstitüsü… Herkesin ama herkesin bu romanı okumasını tavsiye ediyorum. Dört bölümden oluşan romanın bölün isimleri bile şiir gibi;

“Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin Bir Sonu Vardır”


Saatlerin bu gece bir saat ileri alınacağını bu dört bölüm ismini arka arkaya okuyarak ilan etmek gerek aslında;

Büyük Ümitler… Küçük Hakikatler… Sabaha Doğru…  Her Mevsimin Bir Sonu Vardır…


Ne zaman saatler ileri geri alınsa aklıma bu roman gelir, içimde bu romandan söz etme arzusu beliriverirdi. Kısmet bugüneymiş. Okuduğum romanlarda beğendiğin cümleleri ve o cümlelerin bende yarattığı düşünceleri yazdığım bir defterim var. Masamda romanla  o defter yan yana şu anda. Sayfaları karıştırdıkça o muhteşem dünya canlanıyor gözlerimin önünde.

Romandaki Saatleri Ayarlama Enstitüsü, insanlara saatlerini ayarlama konusunda hizmet veren bir kurum. Günümüz tabiriyle prezantıbıl elemanlar şehrin belirli noktalarında Saat Ayar İstasyonlarında size saatinizi ayarlamanız konusunda hizmet veriyor. Bir de bilimsel araştırmalar falan yapıyorlar güya… Çok eğlenceli.
Hele radyonun olduğu bir dünyada böyle bir şeye ihtiyaç olabilir mi demeyin. 
Şöyle der size Hayri İrdal;
“Ama ne yapayım ki radyo münasebetsiz bir icattır…”

Romanda kültürümüzde zamanın yeri çok veciz biçimlerde tanımlanır;

 “Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.”

Bu gece saatleri ileri alacağız ve bugün gazetelerde zamanla ilişkimizi bambaşka bir biçimde gözler önüne seren bir haber okuduk. Saatlerimizi arada bir, bir saat ileri geri alıyoruz ama dünyamızda olup bitenler artık saniyelerle ölçülüyor. Bugün sanal dünyada 60 saniyede olup bitenleri öğrendik… Liste uzun. Ben ilgimi çekenleri paylaşıyorum sizlerle. Tabii ki parantez içinde kendi yorumlarımla;

-  11 milyon kişi chat yapıyor  ( Muhabbeti seviyoruz.)
-  694 bin 445 kez arama yapılıyor. ( Meraklıyız…)
-  168 milyon e-posta gönderiliyor. ( Söyleyecek sözümüz var.)
-  60 yeni blog açılıyor. ( Mesela şu yazıyı bir blogdan okuyorsunuz.)
-  1500 blog yazısı paylaşılıyor. ( Yok artık!!! Ben günün yazısını paylaşana kadar gün bitiyor neredeyse. )
-  Facebook’ta 695 bin durum güncelleniyor.( Normal. 30 milyona yakın kullanıcıyla en çok facebook kullanan beşinci ülkeymişiz.)
-  Facebook’ta 79 bin 364 paylaşım yapılıyor. ( Paylaşmayı seviyoruz.)
-  Facebook’ta 510 bin 40 yorum yapılıyor.( Ne yapalım? Öyle susup oturalım mı?)
-  232 bilgisayara virüs giriyor. ( Normal.)
-  600’den fazla video paylaşılıyor ( Bu sayı az bence. Sadece bizim fan kulüpte günde  o kadar paylaşılıyordur.)

Ve geldik 60 saniyede internette olup biten olaylardan sonucu ve en can alıcı olana;

“ Google 75 bin dolar kar elde ediyor…”

Aslında bütün bu tıklamalar mıklamalar, facebooklar twitterlar, videolar, bloglar, iletiler, , şunlar bunlar hep tek bir gayeye hizmet ediyor. Bu da doğal… Saatleri Ayarlama Enstitüsü de aslında bir nevi Google gibidir Tanpınar’ın romanında… Ne yaptığı ne ettiği pek anlaşılamasa da paranın aktığı bir merkeze dönüşür zamanla… Sanal dünyada her şey yalan aslında… Ama yine de bir gerçek var ki bir gün gelecek herkesin karnı ( eğer doyarsa) bu dünyadan doyacak. Tıkır tıkır işleyen bir saat gibi tıklamalarla dönecek dünyamız. Ve bu saati birileri ayarlayacak. Bizler de bize söylendiğinde ileri ya da geri alacağız.


Romanın bir yerinde şöyle yakarır Allah’a Hayri İrdal;

“ Ah Yârabbim, ekmek paramı niçin bana doğrudan doğruya vermedin de beni başkalarının uydurduğu bir yalan yaptın?”












SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanı (1961) * İstanbul'da rind, filozof bir sanatçının yanında çırak olarak yetişen Hayri İrdal, Birinci Dünya Savaşı'nda askere alınır, dört yıl sonra döner gelir, evlenir, karısının ölümünden sonra da ruh doktoru Ramiz'in Psikanaliz Cemiyeti'ne ve İspiritizmacılar Kulübü'ne üye olur. İkinci evliliğini bu kulüpte tanıdığı Pakize ile yapar. Günün birinde doktor Ramiz, ona bir okul arkadaşını tanıştırır: Halit Ayarcı'nın da saat düşkünü olması, dükkânı falan olmayan, fakat saatten çok iyi anlayan Hayri İrdal ile Halit Ayarcı arasında sıkı bir dostluğun gelişmesine ve ikisinin beraberce Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü kurmalarına yol açar. Hayatını bu enstitünün müdür muavini olârak bütün içtenliğiyle saatlere ve zamana adamış olmak, Hayri İrdal'ın şimdi en büyük mutluluğudur, öyle ki, bu büyülenmişlik içinde, hatta karısı Pakize'nin kendisini Halit Ayarcı ile açıkça aldattığını bile farkedemez Hayri İrdal. Zamanla yurt dışında da tanınmaya başlayan Enstitünün, sonradan hükümet tarafından kapatılması kararı üzerine, çok genişlemiş kurumun düzenli bir şekilde tasfiyesi için daimi bir tasfiye komisyonu kurulduğu, Enstitü görevlileri orada görevlendirildikleri cihetle, durumunda bir değişiklik olmamış, Hayri İrdal, gerçek - hayal arası aldanmaca mutluluğunu gene sürdürecektir. * Olayları Hayri Irdal'ın ağından anlatılan romanda Türk toplumunun 1876'lardan bu yana, istibdat, İkinci Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet devirleri insanlarının zaman içinde şuursuz bocalayışları da belirtiliyor. Mehmet Kaplan'ın deyişiyle "yazarın asıl gayesi, Türk cemiyetinin, son elli yıl zarfında nasıl donmuş bir hayat şekliyle zamanı gülünç şekilde aşmak istediğini anlatmaktır. Roman, baştan sona kadar, realitenin dışında yaşayan insanların abes hayatını anlatır."

BEHÇET NECATİGİL, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, İstanbul Varlık Yayınları, 1989, sf.310 (Üçüncü Basım)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...