16 Mart 2012 Cuma

“MOBY DICK ROMANINDAKİ KAPTAN AHAB’IN İKİNCİ KAPTANLARINDAN STARBUCK’IN MEKÂNI”


“MOBY DICK ROMANINDAKİ KAPTAN AHAB’IN İKİNCİ KAPTANLARINDAN STARBUCK’IN MEKÂNI” 

STARBUCKS 
Kaptan Ahab, Starbuck, Moby Dick






Ben aslında geçen yılın son günlerine kadar tam bir çay tiryakisiydim. Abartmak gibi olmasın, günde yirmi otuz bardak çay içerdim. İnce belli cam bardakta tavşankanı demli çaya bayılırdım. Hala evde kahvaltı ettiğinde ya da akşam televizyon izlerken çay içtiğim oluyor. Ama yılbaşında sigarayı bıraktığımdan beri tam bir kahve tiryakisi oldum. Eskiden son yıllarda açılan yeni moda kahvecilerin önünden geçerken hayret ederdim bu insanlar koca koca karton bardaklardaki kahveleri nasıl içiyorlar diye. Artık ben de içiyorum. Hem de günde beş fincanı buluyor içtiğim kahve. Yanında kektir, çikolatadır derken sigarayı unutuyor insan.
Kahve merakı artınca insanlar yeni yeni şeyler öğreniyor. Kahvenin de türleri var. Granül kahveden zaten pek hazzetmezdim. Ben bir tek Türk Kahvesini bilirdim birkaç yıl öncesine kadar. Tabii ki Türk Kahvesi dediğimiz şey adını bir pişirme ve servis etme tekniğinden alıyor. Yoksa Konya’da yetişmiyor ne yazık ki Türk Kahvesi olarak içtiğimiz kahvenin çekirdekleri… Bizim o çok bizden bulduğumuz kahve de uzak diyarlardan geliyordur muhtemelen.
Ne demişler;

Kahve Yemen'den gelir
Bülbül çemenden gelir
Ak topuk beyaz gerdan
Her gün seyrandan gelir

 Bir de Mırra vardı bildiğimiz son yıllara kadar. Mardin’de birkaç kere bakmıştım tadına ama ne yalan söyleyeyim Yalan Dünya dizisindeki Emir’in dediği gibi “ Sert.” gelmişti bana. Eskiden Mırra içmek isteyen Mardin’e gitmek zorundaydı. Bazı restoranlarda da yapılıyor ama geçenlerde Bakırköy dolmuş duraklarında elinde bir mırra cezvesi ve kulpsuz mırra fincanıyla öyle duran bir adam gördüm. Özellikle durak şoförlerine mırra satıyordu. Yanında bir de küçük pet şişe… Biri mırra içince fincanı şişeden döktüğü suyla çalkalayıp aynı fincanla bir diğer müşterisine mırra ikram ediyordu. “Ama hiç hijyen değil!” diye yüzlerini buruşturanlar mırranın nasıl kahredici bir kimyasal olduğunu bilmiyorlardır. Bir rivayete göre mırranın değdiği yüzeyde barınacak mikrop daha anasından doğmamıştır.
Ben artık kahve tiryakisi oldum dediysem Türk Kahvesi ya da Mırra içmiyorum. Filtre kahveye başladım. Sağ olsun eşim hemen bir kahve makinesi bir de termos aldı bana. Farklı kahvelerden özel harmanlar yapıp içiyorum ben de. Sabah evden çıkarken bir termos dolusu kahvem yanımda oluyor. Radyoya ulaşıp işlerimi yoluna koyana kadar o kahve yetiyor bana. Ardından hemen İstanbul Radyosu’na elli metre mesafedeki Starbucks Harbiye’de alıyorum soluğu…

Bu arada en sevdiğim yazarlardan biri, Herman Melville, en sevdiğim romanlardan biri de Moby Dick’tir… Şimdi kahveden söz ederken, İstanbul Radyosu’ndan çıkıp Harbiye Starbucks’a gelmişken, bu da nereden çıktı, ne alakası var diyenler olacaktır. Çok alakası var. Belki de benim bu kahve dükkânına sempati duymamın ana nedeni bu alakadır. İlk Starbucks mağazası 1971 yılında öğretmen Jerry Baldwin ve Zev Siegel ile yazar Gordon Bowker tarafından açılmış. Bu kahve dükkânına bir isim vermek gerektiğinde yazar ortak hemen bir fikir üretmiş. Herman Melville’in Moby Dick romanındaki Kaptan Ahab’ın birinci kaptanı Starbuck’ı hatırlamış. Kaptan Ahab beyaz balina Moby Dick’in peşinde delice bir serüveni sürdürürken Starbuck hep karadaki hayatın özlemini kurar. İkinci Kaptan Starbuck kahveyi de çok sever.  Starbucks isminin böylelikle açık denizleri ve kahve ticaretinin ilk dönemlerini çağrıştıracağı düşünülmüş. Yani bu dükkânın adı aslında, “Moby Dick Romanındaki Kaptan Ahab’ın İkinci Kaptanlarından Starbuck’ın Mekânı” olabilirmiş. Kısaca Starbucks demişler.


Neyse, ecnebilerin Brewed Coffee dedikleri günün kahvesinden artık o gün bahtıma ne çıkarsa doldurtuyorum termosuma… Guatemala, Colombia, Sumatra, Kenya, Verona…
Daha alengirli bir kahve isterseniz hemen adınızı soruyor görevli arkadaş ve bir kalemle adınızı karton bardağınızın üzerine yazıyor. Bu aslında biraz komik bir durum. Hani üzerinde adınızın yazılı olduğu künyeler ya da kolyeler vardır. Onları getiriyor aklıma. Bu tür takıları kullanmanın farklı nedenleri olabilir ama karşıdaki insana şu mesajları iletiyor;
 “1. Bu takı benim, kimseden ödünç almadım. 2. Adımı merak ediyorsan oku…”

İşte üzerinde adınızın yazılı olduğu kahve bardağıyla bir kafede oturmak da sanki biraz bu takılardan takmaya benziyor. Fakat bu;  kafelerde şöyle diyaloglar da yaşanmasına sebep olabiliyordur belki;

-         Merhaba Zeynep.
-         Aaaa? Nereden bildiniz adımı? Yoksa tanışıyor muyuz?
-         Yok, bardağınızda yazıyor ya oradan okudum.
-         Doğru ya Starbucks’tayız…
-         Ha ha ha…
( Gülüşmeler…)

Doğal olarak başka bir kültüre ait bir yapı ülkemize girdiğinde ilk önce ya tepki görüyor ya da ilgi çekiyor. Sonra aradan belirli bir zaman geçinde karşılıklı değişimler yaşanmaya başlanıyor. Ne o dışarıdan gelen geldiği yerdeki halini koruyabiliyor. Ne de biz eski hayatımıza olduğu gibi devam edebiliyoruz. Karşılıklı bir etkileşim…
Örnek olarak geçen sabah kendimce bir füzyon kahvaltı oluşturdum. Kavram olarak Füzyon, Birleşmek demek… Füzyon mutfak diye bir şey var zaten, bilirsiniz. Kaliforniya ve Avustralya’da İtalyan, Fransız, İngiliz, Çin mutfaklarının karışmasıyla çıkmış ilk olarak bu kavram. Ama benim füzyonum Kaliforniya usulü olmadı pek. Sabah canım Kürt Böreği istedi. Karşıdaki börekçiden iki dilim paketlettirdim. Bol da pudra şekeri serptirdim üstüne. Sonra da Starbucks’a gidip günün kahvesinden istedim. Şansıma o gün Sumatra kahvesi varmış… Sumatra Kahvesiyle Kürt Böreği… Şahane yakışıyorlar birbirlerine… Tavsiye ederim. 

4 yorum:

  1. Benim de sizin gibi kahve kültürüm yeni yeni oluştu sayılır.Nedeni sigarayı bırakmam değil tabiki de:)Nedeni;son zamanlarda facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde gençler arasında son derece yaygın olan check-in yapma hastalığı:)Bir nevi şu mekandayım bu mekandayım diye hava atma şekli:)ve yine gençler arasında en popüler mekanlardan biri Starbucks.Önceleri ben de sizin gibibu kocaman karton kutularda,tatsız..tuzssuz ..hata ilk içimde dilini damağını yakan bu kahvelerin insanlar tarafından nasıl da tüketildiğine şaşıp kalıyordum.Mekana ilk girdiğimde Starbucks Latteyi denedim.Ama kendi kendime Stabucks un anlamı bu değil dedim.Ne alakaysa eskiden beri bitter çikolata yiyen,kahveyi şekersiz içenlerin özel insanlar olduğunu düşünmüşümdür..Yine özel bir eğitimden geçmiş olduğunu düşündüğüm Starbucks elemanından yardım almaya karar verdim.Elman yüzüme bakarak size Kenya kahvesini öneririrm dedi.Sanki tipime bakarak kararverdi:) Ogün bugündür sert ama,burnumu içine soktuğumda o kokusundan büyük haz duyduğum Kenya kahvesi benim kahvem oldu.Kahve kültürünün son derece sağlıklı bir kültür olduğunu düşünüyorum.İnsanların en azından bir fincan da olsa kahve içerek zinde kaldıklarını düşünüyorum.Yazınızı okuyunca canım Kenya kahvesi istedi..ama en yakın Starbucks bize300 km uzakta:))) tühhh!!:))

    YanıtlaSil
  2. selamlar, iade-i ziyaret olarak geldim, bu yazıya ek olarak starbucks'ın logosunun da yine denizlerde yaşayan, yunan mitolojisinde Siren isimli, söyledikleri şarkı ile denizcileri zapteden varlıktan geldiğini eklemden gidemedim.

    YanıtlaSil
  3. türk kahvesi... bayılırım.çok severim.ben bekarken kahveyi çoook içerdim her gün illaki o kahve yapılacak ve içecektim.bana alışkanlık olmuştu.arkadaşlarla toplanır kahve yapıp içerdik.ve sonra ne yapardık biliyormusunuz..bir güzel kahve falına bakardık.arkadaşım sanki allahın gücüne gitmesin senin içini okur gibi anlatır dururdu.bizde onu can kulağıyla dinlerdik. hani bekardıkya oyüzden.bizim için bir eğlenceydi..evlendikten sonra kahveyi unuttum.hergün içmeme rağmen bende hiçbir özelliği kalmamıştı.ama yapsalar afiyetle içerim hayır demem.:) aman kıvanç bey sigarayı bıraktıktan sonra insan abur cubur derken bir anda kilo almaya başlıyor insan.benim eşimde 1 sene olacak sigarayı bırakalı ve şimdi sürekli birşeyler yiyip içeyim diyor ve birazcıkta kilo aldı.dikkat edin.sonra kolay kolay verilmiyor kilocuklar..ben sadece türk kahvesi ve neskafeyi bilirmişim.meğersem nekadar çok çeşit varmış.ilginç.denemek isterim doğrusu.yenitatlar.birde şu kürt böreğinden bahsetmişsiniz.ben ondan yedim tadı çok değişik geldi.bizde böreğe şeker katılmaz peynirlisi pateteslisi kıymalısı soğanlısıvb gibi ..malzemelerden yaparız.onlara alışık olduğum için ben pek sevmedim.doğrusu herkesin damak zevki başkadır ben sizin damak zevkinize saygı duyuyorum.ve afiyet olsun diyorum.ama sizin için sumatra kahvesi ile kürt böreğini deniycem .emeğinize sağlık.yazılar gün gün dahada şahane oluyor.okumaktan sıkılmıyorum.beğenerek okuyorum. şiirlerinizide merakla bekliyorum.:) F.E

    YanıtlaSil
  4. selam, starbuck aynı zamanda pasifik'te bir ada ve çok gemi battığı için siren anlamına da gelebilir, logoda zaten bunu açıkça gösteriyor..

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...