12 Mart 2012 Pazartesi

RADYO YAZILARI-2 (İSTANBUL RADYOEVİ’NİN KISA TARİHİ)




İSTANBUL RADYOEVİ’NİN KISA TARİHİ

2009 yılının kasım ayı İstanbul Radyosu, Radyoevi çalışanları için ayrı bir anlam taşır… Çünkü 19 Kasım 2009 Radyoevimizin altmışıncı doğum günüdür. Bu nedenle biz de bu sayıda İstanbul Radyoevi’nin tarihinden söz etmek istedik. Aslında Türkiye’de radyo yayıncılığı dediğimizde, hikaye İstanbul’da başlıyor… Bununla birlikte,  İstanbul’un Radyoevine kavuşması hayli zaman alıyor. İşte bu sayımızda, İstanbul’da Radyonun başlangıcını ve İstanbul Radyosunun Radyoevine kavuşma sürecini anlatmaya çalışacağız.
Türkiye’de radyo yayıncılığı serüveni, ilk amatör çalışmaların ardından 1926 yılında Çankaya Köşküne sunulan bir ‘proje’yle somut bir hal alma yolunda ilk önemli adımını atar. Amatör telsiz meraklısı Hayrettin Hayreden’in imalatı olan bir radyo, Atatürk Orman Çiftliği’nde test edilirken, Rus Radyosu’nun yayınıyla karşılaşılınca Mustafa Kemal Atatürk’ün yorumu şöyledir; ‘ Efendiler… Bakın propaganda yapıyorlar…’
                Kısa süre sonra Ankara ve İstanbul’da iki radyo istasyonu kurulmasına karar verilir. İstanbul Telsiz Telefon İstasyonu bugün Hasdal adı verilen bölgede, yani Eyüp İlçesinin Osmaniye semtinde; Ankara Telsiz Telefon İstasyonu ise Babarahman’da kurulacaktır.
Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi İçişleri Bakanlığı ile 8 Eylül 1926’da bir sözleşme imzalar.  İstanbul’da 5 kW’lık verici Osmaniye’de yayına başlar.  Şözleşmeye göre 150.000 lira sermayeli şirket radyo yayını yapma tekelini on yıllığına alır. Şirket Telsiz Mecmuası’nı da yayınlamaya başlar. Artık İstanbul’da radyo yayını hazırlıkları başlamıştır. PTT, şirkete Sirkeci’deki Büyük Postane’nin üst katında stüdyo kurmak için bir yer verir. Birçok kaynağa göre deneme yayınlarının başlangıcı 1 Mart 1927’dir. İlk düzenli yayınsa kimi kaynaklara göre 1 Mayıs 1927’de başlamıştır. Bununla birlikte TRT’nin kabul ettiği ilk yayın tarihi 6 Mayıs 1927’dir.

 Telsiz Mecmuası
                İlk dönemlerde İstanbul’dan yapınan yayınların müzik ağırlıklı olduğu bilinmektedir. Birkaç kişilik sanatçı gruplarıyla gerçekleştirilen performanslar bütün teknik yetersizliklere rağmen büyük ilgi görür. Fakat bu yayınlar, telgraf aracılığı ile iletişimin sona erdiği akşam saatlerinde başlamak durumundadır. Çünkü radyo ve telgraf vericisi tektir.  Şirket bütün çalışmalarına rağmen dinleyici sayısını ve radyo alıcısı satışlarını ticari anlamda hedeflenen seviyeye ulaştıramaz. Zarar etmeye sekiz ay dayanabilen şirket,  3 Aralık 1927 tarihinde yayınlarını durdurmak zorunda kalır.

 Büyük Postane
                Daha sonra Ankara’nın desteği ile radyo yayınları 12 Aralık’ta tekrar başlar. Ertesi yıl, beklenen ticari başarı yine elde edilemeyince önce kadroda değişikliğe gidilir. Bu arada devletten düzenli destek alınmaya başlanmıştır. Şirketle yapılan on yıllık yayın imtiyaz sözleşmesinin süresi 1936 yılında dolar. Alınan devlet desteğiyle kâğıt üzerinde karlı görülen şirketle sözleşme yenilenmez ve 13 Haziran 1937 tarihinde Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi tasfiye edilir.
                Bu on yıllık süreçte, aslında ülkemizde radyo yayıncılığı anlamında birçok ilk yaşanmıştır. 1932 yılında Ayasofya’dan yapılan Mevlit yayını, 1934 yılında Fenerbahçe stadından yapılan ilk naklen futbol maçı yayını bunlardan bazılarıdır.
                1936 yılından 1938 yılına kadar Ankara Radyosundan gelen bir kadro tarafından, Beyoğlu Parmakkapı sokaktaki Ambassador Otelde kurulan stüdyodan yapılan yayınlar devam eder. Beş yıl süren Ambassador Otel dönemi de Ankara Radyosu’nun düzenli yayına başlamasıyla sona erer.
                1939 yılında hükümet radyo yönetiminin 3837 sayılı yasayla Başbakanlık Matbuat Umum Müdürlüğü’ne bağlanmasına karar verir. Artık Ankara Radyosu, Türkiye Radyosu olarak anılmaya başlanmıştır. Ancak Ankara Radyosu’nun yayınları İstanbul’a ulaşamamaktadır. Kültürün, sanatın ve sporun başkenti İstanbul’un da radyoya ihtiyacı olduğu göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Beyoğlu Postanesinin ikinci katında hazırlanan stüdyoda 1 Haziran 1943 tarihinde yeniden deneme yayınına başlanır. Ancak bu üçüncü girişim de giderilemeyen teknik sorunlar nedeniyle 31 Mart 1944’te durdurulur.

 Galatasaray Postanesi
                Artık emanet mekânlarla, geçici çözüm arayışlarıyla İstanbul Radyosu’nun köklü ve işlevsel bir kurum olamayacağı anlaşılmıştır. İstanbul’un kendine ait bir radyoevine ihtiyacı olduğu herkes tarafından kabul edilir. 1927 ile 1944 yılları arasında süren İstanbul Radyosu macerası, köklü bir yayıncılık ihtiyacını karşılayacak girişimlerle devam edecektir. Uzun dalgadan yayın yapan Ankara Radyosu’nun yanı sıra güçlü bir orta dalga yayını yapacak İstanbul Radyosu’na duyulan ihtiyaç üzerine, radyoların yönetiminden sorumlu Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü çalışmalarına başlar. O dönemde İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Dr. Lütfi Kırdar’ın da girişimleriyle İstanbul’da kurulacak Radyoevi için günümüzde Harbiye olarak bilinen bölgede, Sipahi Ocağı’nın bitişiğindeki arsa tahsis edilir. Çünkü bu bölge, İstanbul’un kültür, sanat ve spor merkezlerinin adeta ortasındadır. 5 Ocak 1946’da İstanbul’da kurulacak 150kW’lık orta dalga radyo istasyonunun teknik alt yapı ihalesi, bir milyon dolar karşılığında 1919’dan beri faaliyet gösteren Amerikan RCA (Radio Corporation of America) şirketine verilir.
                İstanbul Radyoevi için Türk Mühendis ve Mimarlar arasında Bayındırlık Bakanlığı tarafından açılan mimari proje yarışmasına toplam yetmiş dört proje katılır. Yarışma jürisi, bir yıl önce Çanakkale Şehitleri Abidesi Mimari Proje Yarışmasını da kazanan Yüksek Mühendis- Mimar Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve Ömer Günay’ın projesini birinci seçer. Alman mimarisi etsindeki tipik Yeni Klasik tasarım Ankara Halkevinde ve İstanbul’da sergilenir ve halk tarafından da beğenilir. İstanbul Radyoevi’nin temeli 11 Kasım 1945 Pazar günü yapılan bir törenle atılır.
 İstanbul Radyoevi inşaatının ilk keşif bedeli 1.771.000 liraydı. İbrahim Yolal ve Sami İlgen firmasının ihale şartnamesine göre Radyoevini 1.12.1946’da teslim etmesi gerekiyordu. Fakat o tarihlerde İstanbul’da inşaatın yapıldığı alan dâhil birçok yerin deprem bölgesi ilan edilmesiyle, binanın betonarme hesaplarında değişiklik yapılması gerekir. Çamlıca vericisi inşaatının da 1948’de tamamlanacak olmasıyla birlikte, yetkililerin tahminlerine göre İstanbul Radyoevinin faaliyete geçebileceği tarih 1948 Mayısıdır.  Ancak bu tarih 1949 yılına kadar uzar.
1 Eylül 1949 perşembe günü İstanbul Radyoevinden deneme yayını başlar… Şimdi de deneme yayınlarının başladığı bu tarihten, İstanbul Radyoevinden yapılan ilk yayın tarihi olan 19 Kasım 1949 tarihine kadar olup bitenlere göz atalım…

Tecrübe Yayını
1 Eylül 1949 Perşembe
Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan Necdet Evliyagil’in haberi…
İSTANBUL RADYOSU BUGÜN SÜREKLİ TECRÜBE YAYINLARI YAPMAĞA BAŞLIYOR…
Radyo müdürünün program ve teşebbüs edilecek yenilikler hakkında dün verdiği izahat
Bugün saat 19’da radyolarınızın ibresini orta dalgada 426 metreye getirecek olursanız; bir spikerin:
-Burası 426 metre 704 kilosikl üzerinden çalışan İstanbul Radyosu sayın dinleyiciler, şimdi tecrübe yayınlarına başlıyoruz…’ dediğini duyacaksınız. İşte bu beş yıldan beri susan İstanbul Radyosunun sesidir. Bu seferki tecrübe neşriyatı haziran ayı içerisinde yapılandan tamamen farklı bir mahiyet taşımaktadır. Bu meyanda, yayınlata her gün fasılasız olarak saat 19 da başlanacak ve 23.30’da nihayet verilecektir.
Radyoevindeki hazırlıkları yerinde görmek maksadı ile dün radyo binasına giderek Müdür Hasan Refik Ertuğ’u makamında ziyaret ettik. Hasan Refik, radyo programının üzerinde yeniden bir rötuş yaptığını, programların halk tarafından iyi karşılanacağını tebarüz ettirerek, söze şöyle başladı:
‘ Haziran ayı içerisindeki tecrübe yayınlarından aldığımız neticeler cidden memnuniyet vericidir. O zaman, yayınlar devam ettiği müddetçe memleketin muhtelif yerlerinde ve yurt dışında İsviçre, Fransa ve İngiltere’de sesin nasıl olduğuna dair tecrübe dinlemeleri yaptırdık. Bütün bu memleketlerden aldığımız raporlar ümidimizin fevkinde çıkmıştır.
Bildiğiniz gibi radyonun asıl faaliyeti Cumhuriyet Bayramından sonra başlayacaktır. Biz, şimdilik bu iki aylık müddet zarfında her gün, sat 19’dan 23.30’a kadar muntazam bir programla dinleyicilerimizin karşısına çıkacağız. İstanbul Radyosu, bir nevi bölge radyosu olduğu için, programı da bu vaziyeti göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır. Alafranga sahasında muhtelif orkestralar ve salon orkestrası günün ayrı saatlerinde konserler verecekler, ayrıca salon müziği neşriyatı yapılacaktır. Bu arada Cemal Reşit Rey’in idaresindeki Şehir Orkestrası ile bir anlaşmaya varılmıştır. Bu orkestradan ayrılacak olan gruplardan da salon orkestrası vücuda getirilecektir. Fasıl heyetleri ile de görüştük. Konservatuar Türk Musikisi icra heyeti, haftada bir gün klasik eserlerden müteşekkil bir konser verecektir. Bundan başka saz eserleri, halk türküleri ve halk şarkıları da programa ilave edilmiştir. Haftada üç dört defa da solistlerin vereceği konserleri dinleteceğiz.
Dünya radyolarında konuşmalar umumiyetle yüzde 33 ve yüzde 34 arasındadır. Bu nispet Ankara Radyosunda ise yüzde otuz beşi geçmemektedir. Ankara Radyosu Türkiye’ye hitab eden yegâne radyo olduğu için, programı da her bakımdan yüklüdür. İstanbul Radyosu’nda konuşmalara mümkün mertebe az yer verilecektir. Şimdilik programa haftada iki üç mahdud konuşma koyduk. Ajans haberleri de Ankara Radyosu’ndan naklen yayınlanacaktır.
Bugün İstanbul Radyosu’nda altı bin eserlik bir plak koleksiyonu mevcuttur. Başbakanlık Basın Yayın Umum Müdürlüğü bundan başka İngiltere’ye sekiz bin plak sipariş etmiştir. İstanbul Radyosu’nun takip edeceği çalışma programında şu hususiyetler de vardır: Günün muhtelif saatlerinde şehir içerisinde yapılacak olan lokal toplantıları, eğlentiler, tiyatro ve spor faaliyetleri radyo tarafından mahallerinden halka duyurulacaktır. Bunun için de İngiltere’ye sipariş edilen büyük kamyon Radyo Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Bu kamyonun içerisinde bulunan alıcı anten, doğrudan doğruya İstanbul Radyosu’nun verici istasyonu ile irtibat temin edebilecektir.
Radyo Müdürlüğü bunlardan başka, Amerikan radyo istasyonlarının yaptığı gibi, haftanın muayyen günlerinde, elindeki kamyon vasıtası ile şehir içerisinden röportajlar nakledecektir. Mesela ilim müesseselerindeki, gazetelerdeki, hatta alış veriş yapılan yerlerdeki çalışma havası olduğu gibi program dâhilinde duyurulacaktır.

 Tecrübe Yayını
Görüldüğü gibi bu haber İstanbul Radyosunun deneme yayınlarına başladığı süreçte sahip olduğu teknik alt yapıyı, oluşturulmak istenen teknik alt yapıyı, program yayın kalıbını oldukça açık bir biçimde anlatıyor. İstanbul Radyosu’nun Radyo evinden deneme yayınlarına başlaması ile birlikte ulusal yazılı basında da yepyeni bir rüzgâr esmeye başlıyor. Radyo alıcılarını halka pazarlamayı hedefleyen reklamcılar İstanbul Radyosu’nu gazete ilanlarında da kullanıyorlar.

 İlan
 (Cumhuriyet Gazetesi 5 Eylül Pazartesi)
İstanbul halkı deneme yayınlarından memnundur. Fakat İstanbul radyosunda resmi ve sürekli yayın için yapılan alt yapı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir. Yine aynı tarihlerdeki ulusal gazeteleri incelediğimizde İstanbul Radyosu tarafından verilen resmi ilanlarla da karşılaşıyoruz. Bu ilandan öğrendiğimize göre Radyoevinin son eksikleri de tamamlanacaktır. 98.120 lira keşif bedeliyle 17 kalem müzik aleti 2490 sayılı kanuna göre kapalı zarf usulü ile eksiltmeye çıkarılmıştır. 22 Eylül 1949 Perşembe Harbiye’de Radyoevi binasında toplanacak komisyonda yapılacaktır.

 İlan ( Cumhuriyet Gazetesi
 8 Eylül Perşembe)
İstanbul Radyosu Müdürü Hasan Refik Ertuğ’un Necdet Evliyagil’le yaptığı röportajda da gördüğümüz gibi İstanbul radyosu düzenli yayın için seferber olmuş, her türlü hazırlıkları yapmaktadır. Altı bin plaklık arşiv, İngiltere’den sipariş edilen dokuz bin plak, Amerika’dan gelen Naklen yayın kamyonu, açılan ihaleler, satın alınan müzik enstrümanları,  daha neler neler… Fakat daha hala deneme yayınları döneminde radyo yayıncılığının günümüzde bile en önemli sorunlarından biriyle, hiç beklenmedik bir biçimde yüz yüze gelinir… Büyük yazar Ahmet Rasim’in torunu Türk Sanat müziği bestekârı Osman Nihad (Akın) inandığı davaların müthiş bir savunucusu ve takipçisi olarak bilinir. Osman Nihad nedendir bilinmez İstanbul Radyosu Müdürü Hasan Refik Ertuğ ile bir tartışma yaşar ve soluğu İstanbul Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde alır. Davanın konusu telif haklarıdır.

 Osman Nihad ve Müzeyyen Senar

Dava… 13 Ekim Perşembe Cumhuriyet Gazetesi
Bu tarihte gazetelerde yer alan haber şöyle;
Bir Bestekâr İstanbul Radyosu’nu dava etti…
Davacı, telif haklarına riayet edilmesini istiyor ve idareden bir kuruş tazminat talep ediyor.
İstanbul Radyoevi müdürü ile aralarında çıkan bir ihtilaftan dolayı bestekâr Osman Nihad, dün asliye2. Hukuk mahkemesine müracaat ederek mahiyeti itibari ile hayli enteresan bir tazminat davası açmıştır. Davanın belli başlı hususiyetlerinden biri, bestekârın İstanbul Radyo idaresinden 1 kuruş tazminat talep etmiş olmasıdır. Osman Nihad Asliye 2. Hukuk mahkemesine verdiği istidasında hulâsatan şöyle demektedir;
‘Açtığım dava, bugüne kadar ihmal edilmiş olan telif haklarının mevcut olduğunu, buna saygı göstermeyenlere karşı ispat davasıdır. Telif haklarının pervasızca istismar olundukları yerlerde mühim sanat eserleri meydana getirilemez. Bu dava ile sanat eserlerinin, ruh ve istidad denilen manevi servetin varlığını teminat altına aldırmak gayesini güdüyorum. Ta ki fertler gibi, devlet müesseseleri de ruh ve sanat servetinin diğer servetler gibi teminat altında bulunduğunu kabul etsinler. Davamız bir kuruşluk tazminat davasıdır. Tek kuruş, avâzu hüviyetinde bütün sanatkârların teminata olan iştiyakını temsil etmektedir.
Davacı bestekâr, eserlerinin İstanbul Radyosu’nda neşrine müsaade etmediğini arzuhalinde belirtmiş, iddiasını ispat için tanınmış ses ve saz sanatkârlarını şahit olarak göstermiştir.
İstanbul Radyosunun açılışı için hedeflenen tarih 29 Ekim’dir. Fakat hazırlıklar bu tarihe yetiştirilemez. Sonunda deneme yayınları ve yayın iyileştirme çalışmaları beklenen seviyeye gelir. 18 Kasım 1949 tarihli gazetelerin manşeti şöyledir:
İSTANBUL RADYOSU YARIN RESMİ ŞEKİLDE AÇILIYOR

 (18 Kasım Cuma Cumhuriyet Gazetesi)
Gazetelerde İstanbul Radyosu’nda bir süreden beri yapılan Danışma Kurulu Toplantılarından ve bu toplantılarda alınan kararlardan söz edilir. İstanbul Radyosu artık öğlen yayınlarını saat 15.00’e kadar uzatacaktır. Akşam yayını da 18.00’de başlayacaktır. Ankara Radyosu’nun sabah yayınları daha sağlıklı dinlenildiği için İstanbul Radyosu’nun sabah yayını yapması planlanmamaktadır. Bu arada her iki radyonun yayın içeriklerinde revizyona gidilmiş, çakışan içerikleri engellemek için önlemler alınmıştır. Haberler eskiden olduğu gibi Ankara’dan yayınlanacaktır.
Danışma Kurulu Kararları arasında en önemlisi, okul yayınlarıyla radyonun bir eğitim aracına dönüşmesi ile ilgili olandır. Amaç artık okulları ve köyleri radyolarla donatmak ve ‘Halk Tipi Radyo’ dönemini başlatmaktır.
Danışma Kurulu radyolarda müzik yayınlarının da seviyesini yükseltmek için her iki radyoda da Musiki Müşavere Kurulları kurulmasına ve eserler üzerinde bir kontrol mekanizması oluşturulmasına da karar vermiştir. Spor yayınlarına gelince, her iki radyonun da mahalli statlardan naklen yayın yapması hedeflenmektedir.

                    Son Posta Gazetesi

Sonunda beklenen büyük gün gelir. İstanbul Radyosu Radyoevi resmi bir törenle açılacaktır. Tarih 19 Kasım 1949, günlerden cumartesi. Radyoevi ışıklandırılır. Caddeye bakan cepheye Türk Bayrakları asılır. Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürü Ahmet Şükrü Esmer bir konuşma yapar. Konuklara ve basın mensuplarına radyo binası gezdirilir. Ertesi gün Son Posta Gazetesinde Salih Dizdar’ın kaleme aldığı ‘Yeni Radyo Binasında geçen iki saatin kısa hikâyesi alt başlıklı yazıda açılış gününün ilginç ayrıntılarına rastlıyoruz. Şöyle anlatıyor Salih Dizdar;

Son Posta 20 Kasım.

‘Muazzam binanın ikinci katını dolduran kalabalık üzerinde göz gezdirdiğim zaman şunu fark ettim:
Basın Yayın Genel müdürünün adedi yüzleri aşan misafirleri arasında; her açılış ve kapanış töreninde arz-ı endam eyleyen protokole dâhil zevat bu içtimada ekalliyeti teşkil etmiş, ekseriyeti sanatkârlar almıştı.
İçeri girince Ankara Radyosu Müdürü değerli sanatkâr Cevat Memduh Altar ile karşılaştım. Kendisi pek neşeli ve memnun görünüyordu.
-İstanbul Radyosu senelerden sonra dünyaya gelmekle beraber cüsse bakımından Ankara Radyosu’nun ağabeysi sayılabilir kanaatindeyim.
Diyerek üstadı mukayese vadisinde konuşturmak istedim. Cevat Memduh tatlı tatlı gülüyordu.
-İstanbul radyosunun faaliyete geçişini bir idealin tahakkuku diye vasıflandırabiliriz.
Demekle iktifa etti. Milli ve denizaşırı radyo postalarımızın günden güne çoğalacağını ve memleket radyo ihtiyaçlarını gereği gibi karşılayacağını müjdeleyen Ahmet Şükrü Esmer’in ifadesinden çıkardığımız mana şudur: İlmin ve kültürün merkezi olan İstanbul,  bu mütevazı radyo istasyonu sayesinde Türkiye’nin ağzı ve dili vazifesini görecektir. Sanatkâr davetlilerin yakından dinlediğim akademik münakaşaları da bu esasta birleşiyordu.
Mutat merasimden sonra radyo binasını gezmek için çırpınanlardan çoğu arzularını tatmin edemediler. Yan yana sıralanan birçok boş odalardan ve loş koridorlardan taşan meraklılar kendilerine yol gösterecek birini bulmaya çalışıyorlardı. Ben de dar koridorlarda kaybolanlarla birlikte binayı dolaştım. Kapıların kenarlarına asılan ‘Susunuz’, ‘Bekleyiniz’ yazılı levhalar, bizi yolumuzdan alıkoyamadı. En çapraşık bir ilmin alemdarı Fizikçi Salih Murat bile işin içinden çıkamadı.  Yanında kendisini selamete kavuşturacak yolu arayan Mahmut Moralı, bilmem ‘Bebek’ piyesinde elindeki bebeğe baba bulmakta bu kadar güçlük çekmiş midir?
Davetliler tecrübe neşriyatından ciddi neşriyata atlayan İstanbul Radyosundan sevinç içerisinde ayrılırken, ses ve saz sanatkârları 9.15’te icra edilecek Hicazkâr faslının provasını yapıyorlardı. Biz de radyomuzun tecrübe yayınlarında milli musikiye üvey evlat muamelesini reva görmeyen radyonun faal müdürü Hasan Refik Ertuğ ve arkadaşlarına, bundan sonra da çalışmalarında İstanbulluları memnun edecek başarılar dileyerek radyo evinden ayrıldık.
Saat 19.00’da yayın İstiklal Marşı ile açılır. Selahattin Küçük resmi açılışın ilk spikeridir. Açılışı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Ankara’da plağa kaydedilmiş konuşması izler;
Aziz vatandaşlarım,
Memleket radyo tesislerine yüksek takatte ikinci bir millî postanın katılmış olduğunu sizlere söylemekle büyük bir haz duyuyorum. 1938 yılından beri çalışan Ankara Radyosunun yanında bugünden itibaren İstanbul radyosu da yer almış bulunuyor. Bu artışın verimli neticesini, yurt içinde ve vatandaş hizmetine yönelecek radyo yayımlarımızın zenginleşmesinde görmekle iftihar edeceğiz.
Radyo dalgaları ile sesi en uzak bölgelere ulaştırabilme imkânının, millî ve insani ideallerin gerçekleşmesinde oynadığı rol büyüktür. Haberleşme hürriyetini sağlama yolunda atılan adımlara en başta radyo yardımcı olacağı gibi fikir alanındaki gelişmelerde de radyonun büyük hizmeti olacaktır. Bütün medeni memleketleri göz önüne alarak, verici radyo postaları ile, alıcı radyo cihazlarının yurdumuzda da çoğalmasını gerçekleştirecek her teşebbüs millî radyo hizmetlerimizi memlekete daha verimli kılacaktır. Onun içindir ki, vatanımızın çeşitli bölgelerinde yeniden radyo postaları kurulmasını ve günün bu en medeni ifade vasıtasından gereği gibi faydalanılmasını temenni ederken, fikir ve teknik dünyamıza yeni doğan İstanbul radyosuna başarılar dilerim.
Ardından Ahmet Şükrü Esmer bir konuşma yapar ve Radyoevi programına başlar… Safiya Ayla bu unutulmaz gecenin yıldızıdır. Ankara haberlerinin ardından ‘Radyo Senfoni Orkestrası’ canlı olarak gelir mirofona… Şef, Cemal Reşit Rey… Fasıldan varyeteye İstanbul’un bütün sesleri artık resmen yayındadır.

20 Kasım Cumhuriyet Gazetesi
Radyoevinin açılışının ertesi günü Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi’nin ‘İkinci Ses’ başlıklı yazısı yayınlanır. Nadir Nadi’ni yazısı aynı nedenle aynı günde yayınlanan diğer yazılar gibi coşkulu değildir. Daha çok ihtiyatlıdır. Nadi, yazısına İstanbul Radyosunun da Ankara Radyosu gibi milletlerarası propaganda savaşından uzak durması gerektiğini vurgulayarak başlar. Türkiye’deki radyo alıcılarının sayısının yetersizliğinden söz eder. Radyonun halkı eğitmede ne denli önemli olduğunun altını çizer. Son olarak da radyoların devrim prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kalmak zorunda olduklarını vurgulayarak bitirir. Nadir Nadi’nin yazısının başlığı ‘İkinci Ses’tir. Fakat Nadi’nin kast ettiği ikinci ses yeni bir ses değildir. Hatta bu yazı İstanbul Radyosu’na farklı bir ses, hatta çatlak bir ses olmaması için yapılan bir uyarı niteliğindedir.

20 Kasım  Cumhuriyet Gazetesi
Artık İstanbul Radyosu yani Radyoevi resmen vardır. Aslında Radyoevi’nin tarihi ve hikâyesi tam da burada başlar… Bütün bu anlattıklarımızın üzerinden altmış yıl geçti. Bu altmış yılda Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde olup biten her şey, Radyoevi’nin de tarihini şekillendirdi. İktidarlar değişti, yönetim kadroları değişti, insanlar değişti. Kan anonsları da yayınlandı bu mikrofonlardan, vatan cephesine katılanların listesi de okundu. Fakat darbelerde de ihtilâllerde de yöneticiler hep apoletliydi. Fakat Alman etkisinde yapılmış bu koca görkemli bina, nedense hep Radyoeviydi. Sanatın, sporun, kültürün, sanat müziğinin, halk müziğinin, batı müziğinin, pop müziğin, cazın, hele tiyatronun hep eviydi, yuvasıydı… Hala da öyle…

 Radyoevi
Ben bu hikâyenin son on bir yılına şahit oldum. Tabii ki yaşamadığımız dönemleri arşivlerde kütüphanelerde araştırıyoruz, öğrenebiliyoruz. Ama insan olarak hepimiz yaşadıklarımızı hatırlıyoruz. Bir gün Radyoevinin tam ve tamamlanmış tarihi yazıldığında, bu evde benim yaşadığım döneme dair şöyle başlıklar da olur belki… Özel Radyolar ve Türkiye Radyoları… TRT FM Serüveni…17 Ağustos 1999: Büyük Marmara Depremi…  Kapısında askerlerin beklediği günlerden, özel güvenlikli turnikeli günlere… Türkiye’de Radyo Yayıncılığının 80. Yılı… Dar banttan Dijitale… Ustalarımız, yitirdiklerimiz… Altından Metro geçen Radyoevi… Radyoevini satın alıp otel yapmaya niyetlenenler ve Radyoevi sakinlerinin direniş eylemi… Tarihi Radyoevi’nin tadilatları… Yeniden yapılanma süreciyle Radyoevinin adının İstanbul Müdürlüğü olma ihtimali… Sonunda Radyoevinin tam karşısındaki otobüs durağına ‘İstanbul Radyosu Durağı’ adının verilmesi… En azından bu sonuncusu bile bir şey değil mi?




                                                                                                      Kıvanç NALÇA

1 yorum:

  1. Radyo evinin yazıları iyi toplamışsınız bir araya emeğe teşekkürler..
    film

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...