18 Mart 2012 Pazar

Beşir Fuad’ın Ameliyatı


Beşir Fuad

Beşir Fuad’ın Ameliyatı
‘Kan aktıkça sızlıyor biraz…’

Bırakın oturup hakkında bir yazı yazmayı, üzerinde düşünmekten bile çekindiğimiz hayatlar, öyküler, hayat öyküleri vardır çoğumuzun. Yoldan çıkarıcı oldukları kadar baştan çıkarıcı da olan; rutine uyum sağlamış varlıklarımızı tehdit eden, ezber bozan masallar… Yine bizde böylesi tedirginlikler yaratan öykü, oyun, roman kişileri ve onların hikâyeleri vardır bir de… Bunlar büyük eserlerin başkahramanları değillerdir kimi zaman. Mesela Henric İbsen’in Peer Gynt oyununda yalnızca iki sahnede görünüp kaybolan bir oyun kişisi… Savaşa gitmemek için tetik parmağını orakla kesen genç… Onun hikâyesini ve bendeki izlerini başka bir zaman anlatacağım. Sözünü etmek istediğim hikâyeler bana göre araftakilerin hikâyeleridir… Üzerine çok düşündüğüm ama gündelik yaşamın koşturmacasında varlığımı sürdürebilmek için düşünmemeye gayret ettiğim hikâyelerdir bunlar. Bu duyguyu yükseklik korkusuna sahip olanlar çok iyi bilirler. Belki de yüksekten korkanlar, çok katlı bir binanın en üst katındaki bir balkona çıktıklarında karşılarındaki o korkunç uçurumun kendilerini bir mıknatıs gibi aşağıya çekeceğinden korkarlar… Kimilerini her uçurum çağırır. Asıl korkunç olan bu davete karşı koyamamaktan korkmaktır. Size sözünü etmeye çalıştığım korku da aslında bunu gibi bir şey… Araftakilerin hikâyeleri bir uçurumun çekiciliğine sahip tehlikeli hikâyelerdir.

Bir hikâye, bir roman, bir şiir, bir oyun nasıl bir tehlike arz edebilir, insan hayatında? Sanat eseriyle kurulan ilişkilerde özdeşlik mekanizmasının çok önemli olduğunu düşünürsek, bunlar kendileriyle özdeşlik kurmanın oldukça tehlikeli olduğu hikâyelerdir. Hemen hemen her alanda olduğu gibi tehlikeli hikâyeler sanatta ve edebiyatta da tarih yazıcılar tarafından bilinçli bir biçimde göz ardı edilerek unutturulmaya çalışılıyor. Ancak insanlığın belleğinin belki de en kural tanımaz bölümünü oluşturuyor sanat ve edebiyat birikimimiz. İşte o kimi zaman korkunç kimi zaman sarsıcı belleğin önemli bir parçasını da Beşir Fuad oluşturuyor.
1852 yılında İstanbul’da doğar ve Fatih Rüştiyesini bitirir Beşir Fuad. Babasının görevi nedeniyle Suriye’de bulunur ve Cizvit Mektebinde okur. 1873’te Mekteb-i Harbiye’den mezun olur. Asker olarak Osmanlı-Sırp savaşına ve Osmanlı_Rus savaşına katılır. 1977’deki Girit İsyanı’nın bastırılmasında gönüllü olarak görev alır. Tanıyanların anlatımlarına ve elimizdeki birkaç fotoğrafından anlaşılacağına göre, boylu boslu, sağlıklı, güçlü bir genç adam olan Beşir Fuad; 1884’te, intiharından üç yıl önce askerlik görevinden istifa eder.
Yazmaya Enver-i Zekâ dergisinde çeviriler yaparak başlar. Haver ve Güneş adlı iki dergi çıkarır. Ceride-i Havadis gazetesinin başyazarlığını yapar, Tercüman-ı Hakikât ve Saadet gazetelerinde yazıları yayınlanır. 1885 yılında ilk eseri Mihtah-ı bedreke-i Lisan-ı Fransevi’nin ardından kaleme aldığı Victor Hugo kitabı, Türk Edebiyatındaki ilk eleştirel biyografidir. Ardından 1885’te Beşer, 1887’de Voltaire kitabı, onların ardından da Muallim Naci ve Fazlı Necib ile yaptığı ortak çalışmalar gelmiştir.
Otuz beş yaşında intihar etmiştir Beşir Fuad. Kısa sayılabilecek yaşamında Batı kültürü, felsefesi ve sanatı hakkında oldukça yetkinleşmiştir. Naturalizm düşüncesini hem bütün yönleriyle kavramış hem de döneminde anlatma ve açıklama gayretine girmiştir. Hayata ve sanata bilimsel bir yöntemle yaklaşarak, aslında yaşadığı dönemde bir tür münazaa ya da münazara yöntemi gibi değerlendirilen eleştiri kavramını belki de ilk kez Beşir Fuad nesnel ve bilimsel bir tabana oturtma çabasına girmiştir. Bütün bu boyutlarıyla değerlendirildiğinde Beşir Fuad, kültürümüzde Materyalizmin miladı olarak kabul edilebilinir. Ancak onun Materyalizmi anlatma ve açıklama çabaları çağında pek de bir anlam taşımamış, kendisini yakın gördüğü çağının aydınları tarafında bile hastalıklı materyalist düşüncelerinden dolayı intihar gibi sapkın bir yol seçerek genç yaşında kendisine yazık ettiği yorumlarıyla anılmıştır. O felsefi anlamda materyalizmi, bir yaşamı anlama ve anlamlandırma metodu olarak anlamaya ve anlatmaya gayret ederken, dönemin diğer sanat ve düşünce insanları bu felsefenin insanca duyguların reddi anlamına gelen bir tür değersizlik, ahlaksızlık olduğunu düşünmüşler, yaşamında ve ölümünde de Beşir Fuad’ı deyim yerindeyse aforoz etmişlerdir.
Günümüz edebiyatında birçok yazar şair ve araştırmacının ilgisini çeken Beşir Fuad’ın yaşadığı dönemde, özellikle de ölümünün ardından uzunca bir süre belki de bilinçli bir şekilde yok sayıldığını söylemek mümkündür aslında. Ahmet Hamdi Tanpınar, döneminin ve günümüzün en önemli kuramsal çalışmalarından biri olarak kabul edilen 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı kitabında şöyle tanıtıyor Beşir Fuad’ı;
‘…bir asker olduğu halde kendi kendine biyolojiye merak saran, Fransız natüralizminin akidelerini benimseyen, dinsiz, terakki fikrine inanmış Beşir Fuad Bey… ‘
Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı tarihinde toplam on bir yerde adı geçer Beşir Fuad’ın. Aslında bunu nedeni de naturalizm ve şiir konularındaki edebi tartışmalara taraf olarak katılmış olması ve dönemin yazarları arasında var olan mektuplaşma geleneği nedeniyle birçok konuda onun mektuplarının böylesi bir bilimsel kitapta referans gösterilmesinin gerekliliğidir. Yoksa Tanpınar Beşir Fuad’a özel bir yer ayırmaz… Tanpınar bir de şöyle der kitabında:
‘…Hatta, Beşir Fuad Bey daha ileriye giderek şiiri ve şiir terbiyesini itham ediyor, sadece ilmi zihniyetle yazılmış eser istiyordu. İntihar ederken, can çekişme esnasında duyduklarını kaydetmekten çekinmiyen ve cesedini Tıbbiye’ye hediye eden bu ilim mistiği ayrıca ‘İlim’ ve ‘Beşer’ adlı iki kitap da bırakmıştır.’
Tanpınar’ın can çekişme esnasında duyduklarını kaydetmek şeklinde ifade ettiği son sözler; ‘Kan aktıkça biraz sızlıyor…’
Beşir Fuad, intiharından önce gerekli gördüğü yerlere mektuplar yazar. Bunların en uzunu, üstad olarak kabul ettiği Ahmet Mithat Efendi’ye yazdığı, içinde ‘Sebebi intiharım’ diye bir bölüm de olan mektuptur. Şunlardan bahseder bu mektubunda;
Mekâtib-i Tıbbiye’nin teşrih etmek için senevi beş-altı cenazeye ancak nâil olabildikleri ve bu miktarın mükemmel teşrih öğrenmeye adem-i kifayesi malumdur. Hayatımda fenne hizmet eylediğim gibi, cenazemin de öyle hâdim olmasını arzu eylediğimden, cenazemi teşrih olunmak üzere teberruan Mekteb-i Tıbbiye’ye terk eyledim. Ümid ederim ki, veresem şu arzuma mâni olmazlar.
İntiharımı da fenne tatbik edeceğim; şiryanlardan birinin geçtiği mahalde cildin altına ‘klorit kokain’ şırınga edip buranın hissini iptal ettikten sonra orasını yarıp şiryanı keserek seyelan-ı dem tevlidiyle terk-i hayat edeceğim…’
Ahmet Mithat Efendi’ye yazdığı mektupta yapacağını söylediklerini yapar Beşir Fuad. 5 Şubat 1887 tarihinde, yazdığı son satırlar da şöyledir;
‘"Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım, diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı..."
Sanat ve edebiyat tarihindeki intiharlara şöyle bir göz atıldığında Beşir Fuad’ınkinin diğerlerinden oldukça farklı olduğunu görmek kolaydır. Melankolik ya da nihilist bir eylem değildir onun yaptığı. Ya da büyük hezeyanların sonunda gelmediği açıktır bu önemli kararın. Nasıl ki Strinberg, en önemli oyun kişilerinden bir olan Matmazel Julie’yi bir karakter olarak oluştururken genç kadının ay hali ve çiçeklerin afrodizyak etkileri gibi döneminin bilimsel birikimi çerçevesinde naturalist bir nedensellik kurduysa; nasıl ki Büchner Woyzeck’ karakterini oluşturma sürecinde benzer bir metod izlediyse, Beşir Fuad aslında modern dönemin bir trajik kahramanı olarak kendisini ve kendi varlığını belki de bir sanat eseri olarak var etmiştir.
Materyalizm ile intihar arasında bir bağ kurmak dönemin birçok yazarının ve düşünürünün ortak yanılgısı olsa da intihar kavramının on sekizinci yüzyıl sonunda ve daha çok da on dokuzuncu yüzyılda yeniden adlandırılıp anlamlandırıldığını belirtmekte de fayda var.
Adem Eyüp Yılmaz, 2003 yılında yayınladığı ‘Edebiyat ve İntihar’ adlı kitabının önsözünde şöyle diyor;
‘Shakespeare'in eserlerindeki elliden fazla karakter, (Dostoyevski’de on yedi…) intihar ederek ölmüş.  İlginç olan, müntehir karakterlerin çokluğu değil, Shakespeare'in yaşadığı dönemde İngiliz dilinde intiharı karşılayacak bir sözcüğün bulunmamasıydı. Ortaçağ Avrupa’sında intihar ve cinayet aynı sözcükle ifade ediliyordu. “Suicide” (intihar) sözcüğü ilk kez isim olarak 1643’te kayıtlara geçmiş, fiil olarak ise 19.yüzyıl ortalarında kullanılmaya başlanmıştı. Türkçede, ne İslamiyet öncesi ne de İslamiyet sonrası kaynaklarda intihar anlamına gelebilecek bir kelimeye rastlanmamaktadır. (Vankulu Lugatı-1170/ Burhan-ı Kadı-1278) Tanzimat döneminde Batı dillerinden yapılan çevirileri karşılayabilmek için, Arapçada “kendi kendini öldürme” anlamına gelen “intihar” kelimesi kullanılmıştır. ‘
Ahmet Mithat Efendi’ye yazdığı mektubun Sebeb-i intiharım bölümüne gelelim. Beşir Fuad’ı düşünürken ve onu intihara götüren sebeplere bakarken gerçekten de Naturalist bir tiyatro eserinin başkişisiyle karşılaşır gibi oluruz. Beşir Fuad, bütün naturalistler gibi evrim kuramına genetik bilimine ve soyaçekime inanır. Aslında kendi açıklamalarına göre de intihara karar vermesinin tabanında annesinin trajik öyküsü vardır. İntiharının nedenlerini anlatmaya bu cümleyle başlar: ‘Validem tecennüm etmişti.’  Arapça bir sözcük olan tecennüm, delirme, çıldırma anlamına gelen cinn kökünden türemiştir. Tabii ki bir materyalist olan Beşir Fuad annesini tedavi ettirmek için elinden geleni yapar. Ancak annesinin intihara ve şiddete yatkın kişiliği evde kalmasına engeldir. Ayrıca ölümü halinde kendisine yüksek sayılabilecek bir miktarda miras kalması da söz konusu olduğundan Beşir Fuad annesinin evde hayatına kıymasının şaibe yaratabilecek bir durum olduğu düşüncesiyle onu darü’ş-şifaya yatırır. Öz annesine böyle bir muamele yapmak zorunda kalması genç materyalistin kendi psikolojisini de derinden etkiler.
Bununla birlikte annesinin avukatlar elinde arapsaçına dönmüş davalarıyla uğraşmak da Beşir Fuad’ın ruh sağlığını tamamıyla bozar. Bilime inanan her insan gibi hekime gider. Fakat zamanın tedavi yöntemleri de hayli ilginçtir. Beşir Fuad’a beynine sülük yapıştırması ve kendini eğlence hayatına vererek kötü düşünceyi aklından defetmeye çalışması tavsiye edilir. Beşir Fuad da bir taraftan sülükleri yapıştırır, diğer taraftan da sefahate başlar. Başlangıçta bu yöntemlerin gerçekten de faydasını görür. Zaten cömert ve eli açık biridir. Bol masraf ettikçe sefahat kapıları da Beşir Fuad’ın önünde bir bir açılır. İstanbul’un gece hayatına tedavi amaçlı bir giriş yapan bu boylu boslu, kültürlü ve ilk zamanlarda paralı genç adam vicdan sahibidir ve karşılaştığı zavallı kadınlara destek olmak ister.  Âlem-i sefahate düşmüş bir biçareyi iyilik olsun maksadıyla kendisine metres olarak tutar ve bu ilişkisi on sekiz ay sürer. Bu süre zarfında oldukça fazla para harcar ve kadından ayrılır.
Bu yaşadıklarını anlatışındaki dil duygudan yoksun görünür. Aslında yapmaya çalıştığı olaylardan duygularını özellikle ayıklama gayretiyle, kendi sonunu nesnel ve bilimsel bir dille tanımlama çabasıdır. Yoksa bu on sekiz ay süren tutkulu ilişkinin büyük bir aşk olduğunu yazmak, onun bilimsel nesnelliğine sığmaz…
Bu ayrılığın ardından bir başka aşk daha yaşar Beşir Fuad. Kadın hamile kalır, Kuzguncuk’ta bir ev tutar ve bir kızları dünyaya gelir. Fakat Beşir Fuad evlidir iki de oğlu vardır. Artık maddi ve manevi olarak içinde bulunduğu durum öyle bir hal almıştır ki ne karısını ne de metresini memnun edebilmektedir. Bu içinden çıkılmaz durumda bile Beşir Fuad, çoğu hemcinsinin pençesine düşebileceği melankoliye kaptırmaz kendini. Akılcı bir biçimde intihar etmenin tek çıkar yol olduğuna karar verir. Oturur hesap yapar. Elindeki para kendisine ve masraflarına bir yıl yetecek kadardır. Artık intihar tarihini de belirlemiştir.
‘Binaenaleyh daha bir senelik yaşayabildiğim müddetçe böyle yaşarım ve mümkün olmadığı anda intihar eldedir dedim. Ve böyle bir neticenin muhakkak olması, beni asla eğlencemden menetmedi. Âdeta bu fikri, yaz gelirse Kağıthane’ye gideceğim gibi telakki ettim.
Servetimin hepsini telef ettim. Bin beş yüz lira kıymetinde akar olarak malım var. Bunu dörde taksim ettim. Birini zevceme, ikisini iki oğluma ve dördüncüsünü metresimden olan kızıma terk ettim. Bu parayı ben bir, nihayet iki senede bitirebilirdim. Sonra çocuklarım açıkta kalacaktı. Bunlar için müşteri arkasından koşmaya tenezzül edemem. Giresun’daki han için bazı müşteriler başvurdular. Ancak ucuza kapatmak istediler. Ben de razı olmadım. Bundan başka iki tarafın da ağlaması beni bizar etti. İntihar vasıtasıyla kendimi bu halden kurtardım. İşte telef-i nefs  etmekliğim bundan neş’et etti.’
                                                                                                              Beşir Fuad.
Beşir Fuad’ın bu mektupları göndermeyi seçtiği kişi dönemin ünlü yazarı Ahmet Mithat Efendi’dir. Ağır bir sorumluluktur bu ve Ahmet Mithat bu sorumlulukla bir Beşir Fuad kitabı yazar. Ahmet Mithat’ın bu kitaptan Beşir Fuad’ı sevdiği kadar onu hiç mi hiç anlamadığı da anlaşılır. Kitap, ‘Materyalizmin Reddiyle İntihar Hakkında Muhakeme’ ve ‘Bu Faciadan Alınacak İbret’ bölümleriyle biter. Çünkü Ahmet Mithat Efendiye göre insan, 1875 yayınladığı Felâtun Bey ve Râkım Efendi romanındaki gibi ya öyledir, ya da böyle…  Ya batılılaşmayı yanlış anlayarak kimlik bunalımı yaşar Felâtun Bey gibi ya da Râkım Efendi misali doğu ve batıya ait değerleri kişiliğinde birleştirir. Herkes yalnızca bir sosyal rolün parodisidir. Ama bir de Araftakiler vardır, Beşir Fuad gibi… Beşir Fuad, araftakilerdendir.




3 yorum:

  1. beşir fuadın intiharını ortaokul döneminde duymuştum son derece yüzeysel olarak. ama adı geçmeden.
    gerçekten çok ilginç buldum ve ayrıntıları öğrendiğim için de sevindim.
    fnç

    YanıtlaSil
  2. Bloğunuzu uzun zamandır takip etmekteyiz ve arkadaşlarımızla paylaşım içindeyiz.Böyle bir blog oluşturdugunuz için teşekkür ederiz. Kiralık jet firması olarak başarılarınızın devamını bekleriz.

    YanıtlaSil
  3. Bloğunuzu uzun zamandır takip etmekteyiz ve arkadaşlarımızla paylaşım içindeyiz.Böyle bir blog oluşturdugunuz için teşekkür ederiz. Kiralık jet firması olarak başarılarınızın devamını bekleriz.

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...