12 Mart 2012 Pazartesi

İSTANBUL SOKAKLARI


Şemsiye


İnsanın aklına boğaza çıkan dar sokaklar, tarihi çeşmeler, martılar falan geliyor, “İstanbul Sokakları” deyince…  Ama artık sokakta yürümek bile İstanbul’da yaşıyorsak, başlı başına bir dert... Hayır, öyle, sokakta yürümek deyip geçmemek gerek... Çünkü o sokağa birlikte çıkmamış olsak da, diğer yüzlerce insanla birlikte yürümek durumundayız... Gelin görün ki, hepimiz aynı yöne gitmediğimiz gibi, aynı hızla da yürümüyoruz, aynı vitrinlere bakıp, aynı yerlerde durmuyoruz...
Bir başka açıdan düşündüğümüzde, yayaların sokaklarda bir yerden bir yere ulaşmak için geçirdikleri sürece de bir tür trafik demek pek de yanlış olmaz... Fakat gelin görün ki bu söz konusu trafikte özellikle de İstanbul’da hiçbir kural yok. Herkes ulaşmak istediği noktaya, canının istediği biçimde ulaşmaya çalışıyor. Hal böyle olunca da ister istemez bir karışıklık oluşuyor...
Söz konusu olan araç trafiğiyken bu tür karmaşık durumlarda kimin bekleyeceği, kimin yoluna devam edeceği, kimin hızını keseceği belirli kurallara bağlanmış. Bu kurallar İstanbul’da biraz farklı uygulansalar da kâğıt üzerinde varlar. Ama konu yaya trafiği olunca, ne belirli bir kural, ne polis, ne de ışık görebiliyoruz ortalıkta... Peki, hepimize ait mekânlarda, sokaklarda bir yerden bir yere yürüyerek ulaşırken dikkat etmemiz gereken hiçbir kural yok mu?
Diyelim ki yolun solundan yürüyorsunuz. Ama o da ne? Yolun sağında bir dükkânın vitrinine takıldı gözleriniz. Ne yapıyorsunuz o zaman? Hemen yön değiştirip o vitrine doğru son sürat yürümeye başlıyorsunuz. Peki, bu arada arkanızdan gelenler, karşıdan gelenler ne olacak? Çarpışmamak mümkün değil. İşte böylesi durumlarda yol önceliği kime aittir? Vitrini görene mi? Karşıdan gelene mi? Arkadan yürüyene mi? Orada öylece durup müşteri bekleyen şemsiye satıcısına mı?
Hele bir de yağmur yağdı mı kim kime dum duma!
Diğer şehirleri bilmem ama biz son yıllarda İstanbul’da yağmur yağdığında tek kullanımlık, şemsiyelerle idare ediyoruz. Hijyen için tek kullanımlık üretilen; bone, galoş, maske, pipet, enjektör gibi kullan-at bir şey artık şemsiye bizim için. O amaçla üretilmemiş ama ben bu şemsiyeleri iki kere kullanabilene rastlamadım henüz. Milyarlarca Çinli harıl harıl şemsiye üretiyor İstanbullular için. Yağmur başladığında her köşe başında bir şemsiyeci beliriyor önce. Beş liraya rengârenk şemsiyelerden bir tane alıyorsunuz. Ben renksiz şemsiyeleri, bildiğiniz naylon torbanın sopalısından olanları tercih ediyorum. Çünkü öyle evladiyelik bir ürün olmadığı, basit bir naylon parçası olduğu açık… Fazla bir şey beklemiyorsun o yüzden. Kısa bir süre sonra ters dönüp parçalanan bu şemsiyelerden oluşan çöp öbeklerine rastlamak da mümkün, özellikle de İstiklal Caddesinde. Bu şemsiyelerle ilgili önemli bir nokta da fiyatlarının sabit olması; Beş lira… Satıcılarla pazarlık yapmak mı? Güldürmeyin beni. Bu vesileyle belki de gelecek kuşakların atasözü olarak kabul edeceği bir vecize paylaşmak istiyorum sizlerle; “Yağmur başladıktan sonra şemsiyeciyle pazarlık edilmez.”
Edilmeye kalkılsa da sonuç alınmaz.
Neyse, benim bu şemsiye meselesini açmamın asıl nedeni yaya trafiğinde şemsiyelerin büyük bir tehlike arz etmesi. Şemsiyeler dayanıklı olmasa da bir insanın gözünü çıkartabilecek kadar sivri metal parçalara sahip. Günlük güneşlik havalarda bile yaya trafiği bir keşmekeşken yağmurlu havalarda tek kullanımlık şemsiyelerimizle tarafları belirsiz bir meydan muharebesinin neferleri gibiyiz… Ellerimizde şemsiyeler, birbirimize çarpa çarpa gidiyoruz oradan oraya. Sokakta şemsiyeyle yürümekle ilgili herhangi bir yasa olup olmadığını bilemiyorum ama birlikte, mutlu ve uyumlu olabilmek için ihtiyaç duyduğumuz çok önemli bir şey var... Saygı... Sokaklarda, evlerde, her yerde her şeyden önce birbirimize saygı duymaya ihtiyacımız var. Bir de daha sağlam şemsiyelere…


                                                                                                 Kıvanç NALÇA

4 yorum:

  1. İnsan trafiği ve araç trafiğine rağmen İstanbul size bu güzel yazıları yazacak ilhamı verebiliyor:)

    YanıtlaSil
  2. merhaba kıvanç bey öncelikle mavi kuş çok güzel olmuş istediğiniz yere geliyor çok beğendim.stanbulda yaşıyorum ve bu söylediklerinizin hepsine sonuna kadar katılıyorum.mesela bugünkü yağan yağmurda ben bunları canlı canlı yaşadım. hava çok soğuk evden çıkmak akıl işideğil.ama oğlumun okul saati gelince mecburen çıkmak zorunda kalıyor insan. yolda giderken bazı hız yapmayı seven sürücüler öyle bir geçiyorlarki son sürat. yolda biriken sular üzerimize üzerimize gelmesi..allahtan şemsiyemiz vardıda o bizi korudu.elimizde şemsiyemiz olmasaydı vay halimize..insanlar hiç düşünmüyor.geçengünkü soğuklarda çok rüzgar vardı okul bahçesindeki insanlar resmen şemsiyelerle savaş yapıyordu.ellerinden kaçanlar ters dönenler daha neler neler neden çin malı olduğu için.bir günlük gerçekten.ben sadece ahhh istanbul ahhhhh diyorum ,emeğinize yüreğinize sağlık diliyorum... funda esmer :)

    YanıtlaSil
  3. :))) yazınızı gülümseyerek okudum çünkü yaşadığımız olaylar ve ne kadar doğru..Ben hayatımda İstanbul'a sadece iki kez gittim.İkinci gidişimde yağmura yakalanmıştık ama çok yoğun bir yağmur olmadığı için zorluklarını çok yaşamadım. İzmirde yazınızda anlattıklarınızı aynen yaşıyorum sokakta gözlerimi yüzümü korumak için savaş veriyorm adeta birde insanlar birbirlerinin üzerine üzerine gidiyor bir kaç kez böyle kaza atlattım.Her köşe başında atılmış terkedilmiş işi bitmiş dağılmış şemsiyeler mümkün veya darmadağın olmuş şemsiyelerle hala ıslanmamaya çalışan insanlar.. en sevmediğim ise ters dönen şemsiyeler :))) ve arac içinde olup yayaları düşünmeyen su birikintisinin içinden hızla geçen ve bizi çamur içinde bırakanlar..kaç kez çamurlu ıslak giysilerle işe gitmek zorunda kaldım bir taş alıp camlarına yapıştırmayı çok isterdim ...Ben cantandam minicik bir şemsiye taşıyorum ama ne zaman ağırlık yapıp çantamdan çıkarıp evde bıraksam yağmur yağıyor .. Ahmak ıslatan yağmuru diyorum ben :P birde iş çıkışını bekleyen yağmurlara çok kızıyorum... yazdıklarınız yaşadıklarımız ne güzel anlatmışsınız yaşadıklarımızı ne güzel dillendiriyorsunuz. Kaleminize, yüreğinize, ellerinize sağlık... (R.T.)

    YanıtlaSil
  4. yazının adını okuyunca heyecanlandım bir an; yazdığım ilk şiire bu adı vermiştim yıllar önce...
    günlük keşmekeşin iyi bir eleştirisi olmuş yazınız. fnç

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...