14 Nisan 2012 Cumartesi

Unutulmayan Radyasyonlu Çay - Bianet

 Unutulmayan Radyasyonlu Çay - Bianet


Michale Boganim'in Çernobil felaketi üzerine kurulu filmi Unutulan Topraklar Türkiye'de daha da anlamlı hale geliyor. Bu topraklarda yaşayanlar televizyonda radyasyonlu olmadığını kanıtlamak için çay içen bakanı hâlâ hatırlıyor.








26 Nisan 1986 tarihinde Karadeniz komşumuz Ukrayna'da meydana gelen Çernobil reaktör kazası 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazası olarak bilinir. Aradan geçen tam 26 seneye rağmen bölgedeki insanları etkilemeye devam eden felaketin izleri İstanbul Film Festivali'nde gösterilen Unutulan Topraklar adlı filmde etkili bir dil kullanılarak aktarılmış.
Türkiye'nin Akkuyu, Sinop ve İğneada'sında yapılması öngörülen nükleer santral tartışmaları sürerken zamanın sanayi ve ticaret bakanının halkı uyutma güdüsüyle, radyasyonlu çayı zararsızlığını kanıtlamak üzere televizyon ekranlarında yudumladığı sahne hafızalardan silinmedi.
Bu hafta ise dünya, kısa bir süre önce imzaladığı anlaşmalara inat, Kuzey Kore'nin barışçıl amaçlara hizmet ettiğinden kuşku duyulan uydusuyla meşguldu.
Unutulan Topraklar

O yıllarda Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna'nın Kiev ilindeki Çernobil Nükleer Güç Reaktörü'nün dördüncü ünitesinde iki mühendisin bir deneyi sırasında meydana gelen komplikasyonlar sonucunda patlama yaşanmıştı.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) düzenlediği 31. Uluslararası Film Festivali'ndeki Unutulan Topraklar'ın senaryosunda mevzubahis deney "iki ahmağın reaktörün gücünü artırmaya yönelik bir çabası" olarak yansıtılmış.
İşin acı tarafı da yaşanan felaketin güvenlik önlemleri yüzünden bölge halkına üç gün sonra duyurulmasıydı. Örneğin güzel Anya çalgıcıların ortalığı şenlendirdiği düğününde mikrofonla şarkı söylerken hayatının en mutlu anını yaşamaktadır adeta; nehir kıyısındaki salaş düğün salonunda aniden beliren bazı üniformalılar olağanüstü bir durum yüzünden kocasını göreve çağırırlar. Ukraynalı kadın kocasını bir daha göremeyeceğini çok geç anlayacaktır. Biraz sonra radyoaktif yağmur düğün pastasının beyaz kremasıyla şekerden mamul pembe çiçeklerinin üzerini karartır.
Bölgelerinde nükleer bir santral olması kendilerine bir ayrıcalık ve iş imkânı olarak pazarlanan halk başına geleceklerden habersizdir. Felaketin bilimsel ayrıntılarının farkında olan bir mühendis, radyasyon ölçüm aletinin evin içinde bile yüksek değerleri işaret etmesiyle ailesini apar topar uzaklara gönderir, ama kimseye bilgi veremez. Vaziyetin ciddiyeti yetkililerce malum olmasına rağmen halka haber verme yasağı uzadıkça mühendis çıldırarak pazarda insanlara şemsiye dağıtmaya başlar.
Mühendis ile ailesi yıllarca birbirinden habersiz yaşayacak, bu ayrılığın faturası ağır olacaktır. İsrail doğumlu kadın yönetmen Michale Boganim o anda yaşananlardan başlayarak felaketin bölge insanları üzerindeki etkilerinin zaman içinde nasıl evrildiğine özellikle eğiliyor.
29 Nisan'da çoğunluğu model şehir Pripyat'tan olmak üzere 50 bin kişi, yanlarına herhangi bir şey alma yasağıyla bölgeden göç etmek zorunda bırakılmış (64'te kovulan Rumlar şanslıymış meğer!), bazıları için hiç bitmeyecek sürgün başlamıştır.
Toprağından ayrılamayanlar ise bölgeye hâkim lanetin izlerini üzerlerinden asla atamayacaklardır. Örneğin Anya'yı kimsenin izinsiz giremeyeceği hayalet şehir Pripyat'ta nükleer felaket meraklısı turistlere rehberlik yaparken görürüz. Aradan geçen uzun yıllara rağmen şefkatli kocasını unutamadığından yakışıklı bir Fransız'dan gelen gayet çekici tekliflere evet diyemez, içine düştüğü kısır döngüyü kıramaz, melankolisinin esiri olmuştur.
Özellikle dünyaya dağılmış Odessa'lı Yahudilerle ilgili belgeseliyle dikkat çeken ve çeşitli festivallerde ödüllendirilen Fransız ekolünden genç sinemacı Boganim hem başkahramanımızın ruh halini vermekte hem de terkedilmiş bir şehrin kasvetini yansıtmakta fazlasıyla başarılı. Quantum of solace, Max Payne ve Hitman gibi büyük bütçeli aksiyon filmlerinde de rol almış olan Olga Kurylenko'nun canlandırdığı Anya saçları dökülen bir ruha dönüşmüştür, tıpkı "buraları bize sahipsiz dendi" düsturuyla sökün eden çakalların istilasına uğrayan bölge gibi. Kimseye ait olmayan yer olarak ünlenen Çernobil ve çevresine ta Tacikistan'dan gelenler boş gördükleri evlere girmeye başlarlar.

* Unutulan Topraklar (La terre outragée, Fr.; Land of Oblivion, İng.), Michale Boganim, 2011

2 yorum:

  1. okurken tüylerim diken diken oldu resmen.. fnç

    YanıtlaSil
  2. marsilya da bir film festivalinde kısa versiyonu gösterilen "gündöndü" belgesel filmini izlemenizi öneririm. tabi bulabilirseniz. ülkemizde gösterilmiyor ve öylece de unutturulacak bence.. nükleer santrallerle ilgili değil ama korkunç boyutlardaki çevre kirliliğini anlatıyor. fnç

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...