23 Mart 2012 Cuma

ÖYKÜ: MÜRÎDİN ÖLÜMÜ


Mürîdin Ölümü

Anton Çehov’un Memurun Ölümü adlı hikâyesinden muhitimize bir uyarlamadır. 
                                                                                                                     



Mürîd, mürşidinin yanında cenaze yıkayıcısının elindeki ölü gibi olmalıdır.
İmâm-ı Rabbânî


Saat sabahın üçünü daha birkaç dakika geçiyordu. İbrahim abdestini alıp Kıztaşı’nın hemen ardındaki evinden çıkıp sabah namazını kılmak için caminin yolunu tutmuştu. Kırk yaşındaki İbrahim, doğma büyüme Fatihliydi ve küçük dükkânında yirmi yıldır açık deterjan satıyordu.  Gece içi kıyıldığında bir parça ekmeğin arasına peynir koyup yeseydi böyle olmazdı biliyordu ama o kalkıp akşamdan kalan yarım tencere etli kuru fasulyeyi bir somun ekmekle mideye indirip öyle yatmıştı. Sabahın serinliği biraz uykusunu açmıştı ama bağırsaklarındaki rahatsız edici hareket, İbrahim’i sıkıntı içinde bırakıyordu. Caminin kapısında sabahın bu saatinde bekleyen çarşaflı dilenci kadınlardan birine bir lira sadaka verip caminin kapısından avluya girdi. Diğer müritlerle selamlaştı. Ayakkabılarını çıkarttı. İçeri sağ ayağıyla girip, ayakkabılarını yere yakın bir rafa yerleştirdi. Yeşil halıların üzerinde bir safa girdi.
 Birkaç dakika içinde küçük cami tıklım tıklım olmuştu. Kalabalık cemaat içinde ister istemez yavaş yavaş ilerliyordu. Kapıdan yeni girenlerle saflar sıklaşıyor herkes birkaç adım ilerliyordu. Ezan-ı Muhammediye başladığında İbrahim önden ikinci safa kadar ilerlemişti. Sonra sağ taraftan Efendi Hazretleri göründü. Yanından geçtikleri eline sarılıyor, öpüyor, önünde saygıyla eğiliyordu. Efendi Hazretleri de yerini alınca namaz başladı.
 İbrahim, "Niyet ettim bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya",deyip namaza durdu. Hemen eller yukarıya kaldırılıp "Allahu Ekber" diye tekbir aldı. Ondan sonra ellerini bağladı ve "Sübhaneke allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve tealâ ceddüke ve la ilahe gayrük’ü okudu. Arkasından eûzü besmele çekip Fatiha suresiyle devam etti, "Amîn" dedi. Arkasından "Allahu Ekber" deyip rükûa vardı. Derken birden bire… Hikâyelerde bu “Derken birden bire”lere sık sık rastlanır. Hikâyecilerin hakları var: Hayat beklenmedik şeylerle öylesine dolu ki… Derken birden bire yüzü buruştu, bağırsaklarında biriken sıkıntı büyük bir gürültüyle tam da rükûdayken bedenini terk etti.
Evet, efendim aslında herkes osurur. En güzel, en çıtı pıtı genç kızdan, beş yaşındaki çocuğa kadar herkes… Hatta Efendi Hazretleri bile mutlaka osuruyordu. Ama kimsenin camide, namazın tam da orta yerinde böyle osurduğuna rastlanmamıştır herhalde. Aptesti kaçmıştı her şeyden önce. Hemen namazı terk etmeliydi. Cemaatten arka saflardan birkaç kişi homurdanmıştı sanki. Yarım tencere fasulyeyi yatmadan mideye indirmişti ya, bir de kokutmuştu ortalığı. Tam namazı terk edecekti ki, omuz omuza namaz kıldığı saf bir anda hep bir ağızdan  "Semiallahülimen hamideh" diyerek doğruldu. Camii, sabah namazında öylesine kalabalıktı ki, namaz kılmayı bilmeyen biri kendini sımsıkı bir safa bıraksa cemaat onu da kaldırıp indirir namaza katardı.
 İbrahim namazı terk edemedi. Kendini cemaate bıraktı. Sünnetin farzın nasıl bittiğini anlayamadı. İçinden abdestsiz namaza devam ettiği için tövbe edip duruyordu. Namazın sonunda selam verirken Efendi Hazretleri sol omzunun üzerinden kaşları çatık bir biçimde kendisine mi bakmıştı yoksa? Evet, Efendi hazretleri bu saygısızlığı onun yaptığını anlamış olmalıydı. Namaz biter bitmez alelacele camiden çıktı, avludaki şadırvanda abdest aldı. Cemaat dağılmamıştı. İşrak vaktine kadar Efendi Hazretlerinin sohbeti vardı. İbrahim tövbe edip duruyordu içinden. Tekrar camiye girip, bu kez kapıya yakın bir köşeye sessizce ilişti. Efendi Hazretleri konuşuyordu ama o hiçbir şey duyamıyordu. Akıl fikri yaptığı densizlikteydi.
 İbrahim, gizlice Efendi Harzetlerinin kendisiyle ilgili ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. “ Bana öfkeyle bakıyor. Bunun bir tabiat kanunu olduğunu. İstemeden yellendiğimi Efendi Hazretlerine anlatmalıyım.” diye düşündü. “Yoksa Efendi hazretleri bunu bilinçli bir biçimde yaptığımı düşünebilir.”
İbrahim evine dönünce istemeden yaptığı densizliği karısına anlatmadı. Ne yapacağını bilmeden tövbe edip durdu. Vakit namazlarını tek başına evinde kıldı.  Sonunda ertesi gün zikir hanesine gidip Efendi Hazretlerinden tekrar tekrar özür dilemeye karar verdi.
Ertesi gün  İbrahim, temiz pak giyinip Efendi Hazretlerinden bizzat af dilemek üzere caminin yolunu tuttu. Efendi Hazretlerinin zikir hanesinin önündeki küçük bekleme bölümü kalabalıktı. On kadar ricacı beklemekte, Efendi Hazretlerinin hizmetinden sorumlu bir mürid ricacılarla bir ön görüşme yapmaktaydı.  İbrahim ona derdini anlattığında adam; “Saçmalama.” diye mırıldanıp bir başka ricacıya dönüp; “Sen ne istiyorsun?” diye sordu.
 İbrahim sararıp kaldı. Demek Efendi Hazretleri, hizmetinden sorumlu müridi kendisiyle ilgili tembihlemişti. “Demek ki kızıyor. Beni affetmiyor. Efendi Hazretlerine çok pişman olduğumu anlatmalıyım.”
Efendi Hazretleri’nin hizmetinden sorumlu mürit, son ricacıyla konuşmasını bitirip zikir hanenin kapısına yönelince İbrahim de arkasından yürüdü; “Efendim.” diye mırıldandı. “Efendi Hazretlerini rahatsız etmek cesaretinde bulunuyorsam, bu yaptığım densizlikten ötürü çok pişman olduğumdandır.”
Efendi Hazretleri’nin, hizmetinden sorumlu müridi öfkeyle suratını astı; “ Sen benimle alay mı ediyorsun avanak!” diye gürledi. Arielci İbrahim, umutsuz, yılgın ve korku içinde evine dönerken şöyle düşündü; “ Niye beni anlamıyorlar? Kendimi affettirmem için niye bir fırsat vermiyorlar?”
 İbrahim, evde sabaha kadar uyuyamadı. Ne kadar tövbe etse içi huzur bulmuyordu. Vakit namazlarını yine evde kıldı.  Efendi Hazretlerine bir şekilde ulaşıp, elini öpüp af dilemekten başka çare bulamıyordu. Ertesi gün yine caminin yolunu tuttu. Efendi Hazretleri’nin zikir hanesinin önündeki küçük bekleme bölümü şansına bugün boştu. Bir köşede beklemeye koyuldu. Bir süre sonra yanında müritlerle beyaz sarıklı, beyaz sakallı Efendi Hazretleri kapıda göründü.  İbrahim hemen yaklaşıp Efendi Hazretlerinin eline yapıştı, öpüp başına koydu. Ağlamaklı bir sesle konuşmaya başladı; “ Efendi Hazretleri, evvelki gün sabah namazında istemeden osurduğum için affınıza sığınırım.”  Efendi Hazretleri öfkeyle elini çekti. Yüzü öfkeden kireç gibi olmuştu. Bu adam düpedüz kendisiyle dalga mı geçiyordu yoksa?
“Defol!” diye bağırdı Efendi Hazretleri. Mahiyetiyle birlikte zikir hanesine yöneldi. Müridler kapıyı arkasından kapattılar.
 İbrahim’in karnında sanki bir şeyler koptu.  Gözleri kararmıştı. Hiçbir şey görmeden geri geri yürüyerek kapıdan zar zor sokağa çıktı. Kimseyi görmeden kimseyle selamlaşmadan yürüdü. Evine gelince yatağına uzandı ve öldü…
Ertesi gün cenazesini Efendi Hazretleri yıkadı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...