Bugün hava şahaneydi İstanbul’da.
Biz de ailece hava almak için çıktık, dolaştık. Topkapı’da surların
dibinde belediyenin tesisinse gittik. Gülhane parkında dolaştık. Binlerce, on
binlerce, yüz binlerce, milyonlarca İstanbullu da bizim gibi yaptı. Her yer
iğne atsan yere düşmez, öyle kalabalıktı. Yeni Cami’ye gittik… Mısır Çarşı’sında
dolaştık. Kuyruğa girip bekledik, mis gibi kokan yeni çekilmiş kahve aldık.
Ben, “Aman, İstanbul çok
kalabalık… İpini koparan İstanbul’a geliyor!” diyenlerden değilim. Ben, tıklım
tıklım metrolarda yolculuk etmeye çalışan o kalabalığın bir parçasıyım.
Meydanlarda, belediye tesislerinde açmış milyonlarca laleyi görüp içi ürperen
milyonlarca sıradan insandan biriyim. Fakat biz, yani milyonlar, yani
İstanbul’un gerçek sahipleri ne zaman fırsat bulup da İstanbul’u şöyle bir
gezmeye kalksak görürüz; Marslılar İstanbul’u yıllar önce işgal etmiş. Boğazın
iki yakasını, ucuza kapatmış, parsellemiş, evirmiş çevirmiş…
Kiminin paşa dedesinden kiminin bürokrat
dedesinden miras kalmış, şöyle olmuş, böyle olmuş, güzelim İstanbul Boğazı’nın
iki yakası bizlere, çalışıp emeğiyle yaşamaya gayret eden milyonlara hiç
benzemeyen Marslılar tarafından işgal edilmiş.
“ Marslılar Dünyayı işgal etti!”
Bu cümleyi çok severim. 1938
yılında Radyo Tiyatrosu sanatının pîri Orson Welles, canlı yayında bütün
Amerikalıları kandırmış. Millet sokaklara dökülmüş. Ben de ondan ilham alıp bu
yazının başlığını böyle koydum. Ama benim bu yazımı birkaç yüz kişi ya okur ya
okumaz. Kimse de sokaklara falan dökülmez. O nedenle rahat yazıyorum. Zaten
1938’de, “Marslılar dünyayı işgal etti.” anonsunun ardından sokaklara
dökülenler de inanmamışlar Marslıların geldiğine. Bir anket yapılıp, niye
sokaklara döküldükleri sorulduğunda büyük çoğunluğu Hitler’in A.B.D.’ye
saldırdığını düşündüğünü söylemiş.
Demek o zamanlarda da herkes
kendi “Öcü”süne Marslı diyor. Ben de öyle diyeyim. Benim Marslılarım,
İstanbul’u kendi mülkiyet alanları olarak kabul edip de çalışarak üreterek bir
şehir olarak İstanbul’u var eden milyonlarca emekçiyi aşağılayan, küçümseyenlerdir.
Belediyeler birçok tarihi mekânı
sadece Marslıların değil halkın da faydalanabileceği hale getirdi. Bu beni ve
benim gibi milyonları memnun ediyor. Ama mesela Galata Kulesi’ni birileri gece
kulübü olarak işletiyor. Boğazdaki en nadide saraylar, köşkler, yalılar ya otel
ya da birilerinin özel mülkü. Yıllar önce Fındıklı’da Mimar Sinan’ın yaptığı
bir hamamı birileri satın alabilmişti. Birisine Mimar Sinan’ın yaptığı bir
hamam dedesinden miras kalabiliyor. Millette ne dedeler var…
Boşuna demiyorum; “ MARSLILAR İSTANBUL’U İŞGAL ETTİ!” diye…
Ama geçen gün gazetelerde okuduğum bir haber beni iyiden iyiye ümitlendirdi.
Yakın zamana kadar İstanbul, İstanbul halkına kalabilir…
2014 yılında uzaya ilk seyahati gerçekleştirecek
olan bir şirketten boğazın en güzel yerlerinden birindeki bir otelin sahibi
hanımefendi bastırmış 95 bin $’ı, bir bilet almış. Bu hanımefendi uzaya çıkan
ilk Türk olacakmış. Bu yolculuğun uzaydaki bölümü 3–4 dakikaymış. Fakat bütün
dünyayı gezen hanımefendinin asıl hayali Mars’a giden ilk Türk olmakmış…
İnşallah ilk olur ama son olmaz…
Ne demişler; “Bülbülü altın
kafese koymuşlar, yine de ah vatanım demiş.”
İstanbul’un bütün güzelliklerine
çöreklenenler bence bu hanımefendiden ilham almalı. Hiçbiri bu uzay yarışında
ondan geri kalmamalı. Önce uzay, sonra Mars, sonra diğer gezegenler, galaksiler…
İstanbul’un bütün Marslıları şu uzay yolculuklarına çıkmalı. Bu arada hiç kimse
bunlara ışık yılının falan ne olduğunu da anlatmamalı…
İstanbul ve boğaz bütün güzellikleriyle
İstanbul halkına kalmalı… İşte o gün bütün İstanbullular birbirlerine birer “Turist Ömer” selamı çakmalı.
:))) çok hoşuma gitti gülümseyerek okudum.Ben sadece iki kez İstanbul'u görebildim. O da çok az bir kaç yer ve çok beğendim büyülendim çok sevdim. İzmir gibi sakin değil ama çok büyük ve büyüleyici bir kent..devlet memuru olunca insan fazla imkan ve fırsat bulamıyor..Çok güzel anlatmışsınız bizim ne bir dedemiz nede birinden bize miras kalmamış doğru milletde ne dedeler ne ağbiler ve amcalar var..Şu laleleri çok merak ediyorum :))Sadri Alışık selamıda çok hoş olmuş:))) bayıldım ne güzel anlatıyorsunuz sizede bayılıyorum :)))R.T.
YanıtlaSilbende yazdıklarınıza katılıyorum:)) ama işin bir de zarar verme kısmı var, biz değerlerimizi pek koruyamıyoruz ne yazıkki:( biraz mutsuz bir toplumuz sanki. çevremizdeki güzelliklere zarar vermek mutsuzluğu azaltacakmış gibi davranan bir sürü vatandaş var:( fnç
YanıtlaSilherzamanki gibi muhteşem bir yazı daha.gezmek güzeldir.hele istanbulu gezmek bir ayrıcalıktır.özellikle lale zamanı gezeceksin istanbulu.işte bunu görmek için çok kişi akın ediyor.her yerden çeşit çeşit insanlar geliyor.nekadar güzel bir duygudur bu.bende kafama taktım.bir hafta sonu mutlaka gidecem.bol bol resim çekecem.işte bunu yapmayı çoook istiyorum.siz bunu gerçekleştirmişsiniz.emeğinize sağlık.şahane sesinizden şahane şiirler bekliyorum F.E :)
YanıtlaSil