DEMOKRASİNİN
SON TANRISI
Eğer insanlar Tanrı olsaydı,
kendilerini demokratik olarak yönetebilirlerdi. İnsanlar Tanrı olmadıklarına
göre, mükemmel bir devlet insanlara göre değildir.
Jean-Jacques Rousseau
Jean-Jacques Rousseau
Bugün
onun için uzun ve yorucu bir gün olmuştu. Aslında kolonide hukuki meselelerin
bugünkü kadar yoğun olduğuna oldukça ender rastlanıyordu. Seçilip göreve
başlayalı daha bir yıl bile olmamıştı. Ama evet, bugün yoğun bir gündü. Şimdi
onu, yani hikâyemizin başkahramanını ayrıntılı bir biçimde tanıtmamız gerek.
Tabii ki bu tanıtma faslına eski zaman romanlarındaki gibi karakterin
doğumundan iki yıl kadar önce anne ve babasının neler yaptığını ayrıntılı
olarak anlatarak başlamayacağız. Bu hikâye aslında yaşandığı günlerden iki bin
yıl kadar önce anlatılsaydı söze şöyle de başlayabilirdik;
“
Mkim3033, kalmak istedikleri halde gitmek zorunda olanların, hareketlerini
acemileştiren telaşıyla, acele ettiğine sonradan pişman olacağını bile bile
kapıya doğru yürüdü.”
Böyle
olmadı tabii. Seçildiği gün de, bugün de… Kendisi için özel olarak tasarlanmış
tekerlekli sandalyesindeydi gün boyu. Önce birkaç ticari davayı karara bağladı.
Ardından, aslında kolonide öyle pek sık rastlanmayan türden bir şiddet suçuyla
ilgili delilleri kontrol etti. Davalının ve davacının ifadelerini
değerlendirdi. Fakat asıl yorucu olan sendikalı koloni emekçilerinin, bütün
koloni emekçileri için geçerli olan birim saat ücretinin arttırılması yönündeki
talepleriydi. Komşu kolonilerin ve konfederasyonun verilerini karşılaştırdı.
Son aylarda ithal temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artışı inceledi.
Evet, enerji ve iletişim bedellerinde de hafif bir yükselme vardı. Emekçiler
haklıydı. Saat ücretlerinin yüzde dört oranında artması gerekiyordu. Gerekeni
yaptı. Yasayı değiştirdi. İşçi ücretlerinde gerekli artış gerçekleşti. Birkaç
yeni yayını yasakladı. Akşam haberlerini sansürledi. Emekçi eylemlerine ana
haber bülteninde bu kadar fazla yer verilmesi pek doğru değildi. Okul öncesi
eğitim programı için geliştirilen yeni projeyi onayladı. Proje yürürlüğe girdi.
Biraz bekledi. Yeni bir şey yoktu. Demek bugün de sona ermişti. Özel
ihtiyaçlarını görmek için görevlendirilmiş yurttaş, tekerlekli sandalyesini
hareket ettiriyordu herhalde. Bunu hayal meyal hissetti. Birkaç saniye sonra
bir serinliğin farkına vardı. Belki de dışarı çıkmışlardı. Yüzünü yalayan serin
rüzgâr, ona geçmiş günleri anımsattı. Yaklaşık bir yıl önce olanları düşündü o
an. Gün boyu düşünmekten ne kadar da çok yorulmuştu oysa. Ama hatırlamak sanki
onu rahatlatıyor, belki de dinlendiriyordu. Yüzünde belli belirsiz bir
gülümseme mi vardı neydi? Artık kararını vermişti. Yarın Koloninin ana bilgi
işlem sunucusuna bağlandığında, şöyle bir yasa ilan edecekti. Demokrasinin son
Tanrısı için küçük bir yasa. Tanrı her gün temiz havaya çıkarılacaktı. Hele o
gün böyle tatlı bir rüzgâr varsa kesinlikle…
* * *
İşte
seçilmişti. Bunun olmasını ne hayal etmiş, ne özlemiş, ne de talep etmişti.
Seçilmekten korktuğu da yoktu. En yakın rakibiyle arasındaki oy farkı 3.033’tü.
Bu ezici oy farkı, çok değil yaklaşık doksan gün sonra onu yaşam boyunca bu
düzenli Ada Kolonisinde Demokrasinin Son Tanrısı yapacaktı. Geçen yılbaşı, yani
üç ay sekiz gün önce kırk dördüne basmıştı. Moşa, aslında adını da aile adını da bugün
unutmalıydı. Bundan sonra yalnızca adının baş harfi, geçmişteki aile adının
bilinmezliğini vurgulayan ve onu anonimleştiren “Kim” sözcüğü ve oy oranıyla
anılacak. Öleceği güne kadar ve daha da sonrasında... Doksan gün sonra Yeni
Koloni Demokrasisinin ilanının 125. yıldönümü tüm adada törenlerle kutlanacak
ve Son Demokrasi Tanrısının ölümünün ardından halkoyuyla seçilen Moşa,
Demokrasinin Son Tanrısı ilan edilecekti.
İnsanoğlu
son üç yüz yıl içinde yerkürenin yıkıcı iklimsel dönüşümlerine ayak uydurmayı
öğrenebilmişti. İnsanlık bilgisinin sonsuza dek sürebilmesi için, nüfusları
onar bin yurttaşı geçemeyen altmış demokratik ada kolonisinin bu gezegen için
yeterli olduğu yüz yirmi beş yıldır tartışılmayan bir gerçekti. Evet, hala
ortalama sekiz yüz elli yılda bir ana karaların yerleri, elli, yüz, ya da iki
yüz yılda bir yerkabuğu yapısı, yüz ila iki yüz yılda bir iklim düzeni
değişiyordu ve gelecekte de değişecekti. Ama bütün bu düzensiz görünen düzende
milyarlarca insanın yeri yoktu. Binlerce yıl önce Keşiş Dağı diye anılmıştı bu
bölge… Sonra uzun bir süre Uludağ diye bilindi. Şimdiyse orta kuzey okyanusundaki
koloni adalarından biriydi. İşte o, artık bu adanın seçilmiş demokrasi
tanrısıydı.
Bu sistemde seçilmek, istenen ya da
istenmeyen bir şey değildi. Bilgi birikimi ve becerileri belirli bir seviyenin
üstünde olan ve bir önceki demokrasi tanrısı öldüğünde kırk yaşının üstünde
olan herkes bu seçim için adaydı. Her vatandaşın bir oy hakkı vardı ve dijital
olarak gerçekleşen oylama birkaç saniyede sonuçlanıyordu. Seçim belki de işin
en kolay yanıydı. Çünkü seçim sonuçlarının resmen ilan edilmesinin hemen
ardından seçilen için doksan günlük oldukça zor bir süreç başlıyordu.
Maşa’ya
seçildiği bildirildi. Görevliler hemen kendisini koloninin bilim ve sağlık
merkezine götürdüler. Bir gün önce, zevkleri, zaafları, arzuları,
alışkanlıkları, kompleksleri, sırları, düşleri, aşırılıkları, öfkeleri, kör
inançları olan bir insandan bütün sistemin kaderini tayin edecek bir tanrı
yaratmak o kadar da kolay değildi. Öncelikle her konuda doğru, adil ve demokrat
bir zihniyetle karar verebilmesi için arınması gerekmekteydi. Bu katarsis, öyle
sadece psikolojik bir süreç değildi. Bir dizi zahmetli cerrahi operasyonu
kapsıyordu. Operasyonlar öncelikle duyu organlarına yönelikti. Gözler,
retinaları alınıp körleştiriliyor, kulaklar zarlarından arındırılıp duymaz
kılınıyordu. Tat alma aygıtı dil, tamamen kesilip alınıyor ve bu arada konuşma
yetisi de ortadan kaldırılıyordu. Burun boşluğunun üst kısmındaki koku
almaçları ve duyu sinirleri, yani sarı bölge, lazerle yakılıp
hissizleştiriliyordu. İki elinin on parmağı da kökünden kesiliyordu. Beş
duyudan arındırılan Tanrı adayı yine cerrahi bir operasyonla
kısırlaştırıldıktan sonra bir aylık bir nekahet dönemiyle yeni beslenme
düzenine uyum sağlaması için dinlendiriliyordu. Kendisini bu beslenme düzenine
hazırlamak için bir böbreği, midesinin yüzde sekseni ve karaciğerinin yüzde
altmışı da birer operasyonla alınıyordu. Artık Demokrasinin Son Tanrısı için
bilinen anlamda bir beslenmeden söz etmek imkânsızdı. Damardan kan yoluyla
besleniyordu. Beden bu köklü değişime nispeten uyum sağladıktan sonra tanrılık
vazifesini yerine getirmesi için en gerekli süreç başlıyordu. Beyin cerrahları
müstakbel Tanrının beyninin sekiz farklı bölgesine özel mikro işlemciler
yerleştiriyorlardı. Bu yolla Tanrı koloninin ana bilgi ve veri işlem bilgisayarına
bağlanıyordu. Artık bu merkez veri tabanı ve Demokrasinin Son Tanrısı’nın beyni
bir bütün olarak çalışıyordu. Böylelikle Demokrasinin Son Tanrısı, ana
bellekteki bütün bilgilere ulaşabiliyor, kişiler arasındaki uzlaşmazlıklarda
bütün delil ve bilgileri doğru bir biçimde değerlendirebiliyor, kararları
doğrudan verip, emir ve talimatları uygulaması gereken birime aracısız
ulaştırıyordu. Adaletin kusursuz işlemesi için yasama, yürütme ve yargı
olabilecek en mükemmel uyum içinde işliyordu.
Demokrasinin
Son Tanrısı’nın göreve başlayabilmesi için gerekli adsızlaştırma,
kimliksizleştirme, köksüzleştirme çalışmaları bütün olarak, Sosyal Arındırma
Programı olarak adlandırılıyordu. Öncelikle Medeni Hukuktan doğan, soy kütüğü,
kan bağları, vasilik, evlilik gibi bütün kayıtlar siliniyor, tanrının bütün
sosyal bağları ortadan kalkıyordu. Bütün mülkiyet kayıtları silinip tanrının
geçmiş yaşamına dair varsa menkul, gayrimenkul bütün varlıkları koloni
hazinesine aktarılıyordu. Böylelikle Tanrı her anlamda bütün yurttaşlardan ayrı
ama hepsiyle eşit mesafede olabilecek bir mertebeye taşınmış oluyordu. Bir
şeyin olması için “Ol.” Demesine bile gerek yoktu. Bunu aklından geçirmesi
kâfiydi.
Ertesi
sabah odasına getirildi ve koloninin ana bilgi ve veri işlem bilgisayarına
bağlandı. Ama büyük bir sorun vardı. Veri akışı hiç olmadığı kadar ağırdı ve
sık sık kesintiye uğruyordu. Bu nasıl olabilirdi? Sendikalı koloni emekçileri
bir gün önce saat ücretlerine yaptığı yüzde dörtlük artışı yeterli
bulmadıklarını açıklıyorlardı. Emekçi sendikası tüm kolonide süresiz grev ilan
ediyordu. Büyük olasılıkla bu bölücü hareket iki yüz deniz mili batıdaki komşu
koloni tarafından destekleniyor diye düşündü ve komşu koloniye bir nota verdi.
Bütün ticari anlaşmaları süresiz dondurdu. Enerji üretiminde, bilgi işlem
birimlerinde çalışan emekçiler de greve katıldıklarını açıklıyorlardı. Onları
bilim, sağlık, eğitim ve temizlik emekçileri takip etti. Güvenlik emekçilerini
göreve çağırmaktan başka seçenek kalmamıştı. Hemen bütün kolonide olağanüstü
hal ilan etmeye karar verdi. İşte o an koloninin ana bilgi ve veri işlem
bilgisayarıyla bağlantısı kesildi. Herhalde bugünkü görevi de sona ermişti.
Özel ihtiyaçlarını görmek için görevlendirilmiş yurttaş, tekerlekli
sandalyesini hareket ettiriyordu sanki. Bunu hayal meyal hissetti. Birkaç
saniye sonra bir serinliğin farkına vardı. Dün kendisi için çıkarttığı temiz
hava yasasını hatırladı. Gülümsedi. O rüzgârın tadını çıkartıp anılarıyla
oyalanırken dışarıda devrim oluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder